Paragrafta Yardımcı Düşünce Test-3

1. Öteden beri yazarlarımızın sürekli hedef oldukları bir suçlama var: Eserlerinin gerçek hayatla ilgisi yok, hayatımızı göstermiyorlar, bizi anlatmıyorlar vs… Onlar bu suçlamayı sırtlarından atabilmek için neler yapmadılar, nasıl çırpınmadılar. Eserlerini baştan başa memleket manzaraları, savaş tabloları kağnı gıcırtılarıyla doldurdular. İzmir, Bursa, Diyarbakır, Ankara… bütün bir memleket coğrafyasını bu son senelerin ürünlerinde bulabilirsiniz. Fakat hepsi boş yere bir zahmet oldu.

Bu parçada aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir?

A) Yazarlar, gerçek hayatı yansıtmadıkları konusunda eleştirilere hedef olmuşlardır.

B) Yazarlarımız ülkeyi ve ülkede yaşananları anlatmaya çalışmışlardır.

C) Son devir sanatçıları, yapıtlarında yurdun dört bir yanını anlatmaya özen göstermişlerdir.

D) Edebiyatçılarımız hayatı olduğu gibi aktarmaya çalışmışlar, fakat başarılı olamamışlardır.

E) Sanatçılar halkın sanata olan ilgisini artırmada başarılı olamamışlardır.

 

2. Doğruluktan ayrılan, birilerine haksızlık yapan herkes onun boy hedefiydi. Zaman zaman sertleşen üslubu ile gerçekleri söylemeyi inancının gereği sayar, bunu olay çıkarmak, kendisinden söz ettirmek için yapmazdı. Yaşamını kendi gerçeğiyle öylesine zenginleştirmiştir ki, çalıştığı o küçücük odayı sarayların ışığına boğmuştur. Bu odada, bir matbaa işçisi gibi çalışarak düzeltiler yaparak, kitaplarına kapaklar seçerek, yüzlerce yazıyı kelimesi kelimesine gözden geçirerek yılları tüketti. Toplumun gelişmesi yolundaki her türlü çabanın arkasındaydı.

Parçada tanıtılan yazar için aşağıdakilerden hangisi söylenemez?

A) Yazdıkları ile çevresindeki sanatçılara örnek olmuştur.

B) Yanlış bulduğu her şeyi çekinmeden eleştirir.

C) Doğruları dile getirmenin görevi olduğuna inanmıştır.

D) Yayıncılığın her aşaması ile yakından ilgilenmiştir.

E) Düşünceleri ile yaşamı uyum içindedir.

 

3. Yüzyıllar boyunca insanları sadece dinlendiren veya türlü ürünleriyle besleyen tabiat, bir güzellik duygusu olarak içimizde yaşamak için nice yıllar bekleyip durdu. Yeryüzü insanı göreli, birbiri üzerinden yükselen dağlar, uçsuz bucaksız denizler, denizler gibi ormanlar gözler önündedir. Ama on sekizinci yüzyıla gelinceye kadar, tabiat insanlarda bir güzellik duygusu uyandırmamıştı.

Bu parçadan aşağıdaki yargılardan hangisi çıkarılamaz?

A) İnsanoğlu, asırlardan beri doğadan yararlanmaktadır.

B) Doğal güzellikler bugün ortaya çıkmış değildir, yüzyıllardır vardır.

C) İnsanoğlu doğadaki güzellikleri çok geç fark etmiştir.

D) Doğanın insanlara sağladığı yararlar günümüzde daha da önem kazanmıştır.

E) Doğa insanlar için dinlendirici de olmuştur.

 

4. Sait Faik’in hikâyelerinin ağırlık noktası, ilk bakışta insanın toplum içindeki değersizliğine dayanır. O, savaşların hikâyecisidir. Faziletlerini koruyarak veya kaybederek mağlup veya galip, alnı ak veya kara üste çıkmış yahut belli bir hayat çizgisinin mahkumu kalmış kişilerin kaderini yazar. İstanbul’un kırık hayatlarını, kuytu bucak insanlarını ışığa çıkarır. Bir İstanbul hikâyecisi olan S. Faik İstanbul’u; düşüren, düşürülmüş insanların kaynaştığı bir suçlu şehir olarak görür.

Paragraftan, Sait Faik’le ilgili aşağıdaki yargılardan hangisi çıkarılamaz?

A) Toplum içinde insanın yeri, hikâyelerinin önemli bir yanıdır.

B) Dikkat çekmeyen kişilerin yaşamlarını açığa çıkarır.

C) İnsanların kötü duruma düşmesine neden olduğu için İstanbul’u suçlar.

D) İnsanların yaşam karşısındaki mücadelelerini anlatır.

E) Hikâyelerinde toplumdaki çatışmaları konu edinir.

 

5. Roman yorumdur. Romancının, anlattığı olayları görüş, yorumlayış biçimidir. Romancı, zamanın akışı içinde yaşamın değişkenliğini yakalamaya, anlamlandırmaya çalışır. Yaşadığı olaylar arasında kendi yerini arar. Roman, sürekli kendi tanımını bulma ardındadır. Durulmuş, kalıplaşmış bir anlatı sanatı değildir. Bugüne kadar yeni yeni akımlar, roman anlayışları ortaya çıkmıştır. Yazıldıkları dönemde büyük sarsıntı uyandıran kimi romanlar, bugün okunmaz duruma düşmüştür.

Bu parçada romanla ilgili olarak aşağıdakilerin hangisinden söz edilmemiştir?

A) Sanatçının olayları yorumlaması olduğundan

B) Yaşamdan etkilendiği gibi yaşamı da etkilediğinden

C) Belirlenmiş kalıplarının olmadığından

D) Bazı örneklerinin zaman içinde değerini yitirdiğinden

E) Zaman içerisinde yeni akımlar ortaya çıktığından

 

6. Tanzimat’tan önceki edebiyatımız -Divan olsun, Halk edebiyatı olsun- bir şiir edebiyatıdır. Amacı düşünmek olmayan, duyguları araç diye kullanan, gerçeğe yüz çevirmiş, sözcüklerle yapılan bir oyun, bir biçim edebiyatıdır. Söylenene değil söyleyişe önem verir. Bir şair, gazelinin ikinci beyitinde, ilk beyitte söylediğinin karşıtını söyleyiverir. Onun amacı güzel söylemektir.

Paragrafa göre eski edebiyatımız hakkında aşağıdakilerden hangisi söylenemez?

A) Şiirlerde konu değil, söyleyiş biçimi önemlidir.

B) Şiirlerde konu bütünlüğü yoktur.

C) Toplumsal konulardan çok, kişisel konulara yönelmiştir.

D) Düşüncenin ve gerçeğin ortaya konmasına önem verilmemiştir.

E) Ne söylendiği değil, nasıl söylendiği önemlidir.

 

7. Yaprak dergisi şiirde, öyküde, denemede yeni arayışların ardında olan sanatçılarımızın bir buluşma yeri olmuştur. Edebiyat dünyasına girmenin yolu Yaprak’tan geçer yargısı yaygınlık kazanmıştır. Okullaşmıştır bir bakıma. Ülkenin hemen her yerinde -köylere kadar- okurları vardır. Genellikle öğretmenlerdir bunlar. O günlerin koşulları içinde bir edebiyat olayıdır bu. Nice dergiler en çok birkaç yıl direnebilmiş sonunda edebiyat mezarlığındaki yerlerini almışlardır.

Parçada, sözü edilen dergi ile ilgili aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir?

A) Yenilik peşindeki sanatçıları bir araya getirdiğine

B) Geniş bir alanda ilgi görüp okunduğuna

C) Öteki dergilere göre uzun ömürlü olduğuna

D) Toplumun her kesimi tarafından okunduğuna

E) Bir dönemin edebiyat ile ilgili etkili bir yayını olduğuna

 

8. Çok iyi bir insandı Cahit Sıtkı, öyle sanıyorum kimseyi kırmamıştı. Onunla konuşurken kişinin içine bir güven gelirdi. Düşüncelerini, kanılarını paylaşmasanız da söylediklerinin bir gösteriş, bir yalan olmadığını bilirdiniz. Konuşması eğlenceli, tatlı değildi; daha büyük bir meziyet vardı onda. Hepimiz severdik onu. Yalnız sevgi değil, saygı duyardık karşısında, Kimseyi üzmeyen o kişiyi bizim de üzmememiz gerektiğini anlardık.

Bu parçada Cahit Sıtkı’nın hangi yönüne değinilmemiştir?

A) Çevresindekilerin sevdiği bir kişi olduğuna

B) İnsanları kırmamaya özen gösterdiğine

C) Konuşmasının içten ve doğal olduğuna

D) Konuşmasının çevresindekiler tarafından beğenildiğine

E) İnsanlarda saygı uyandıran bir kişiliği olduğuna

 

9. Çağımızda her alan gibi eleştiri dalı da bir uzmanlık konusu olmuştur. Bilindiği gibi özellikle nesnel eleştiri, terimsel bir dille düşünsel ve işlevsel bir boyut kazanır. İzlenimci eleştiri ise günümüzde de geçerliliğini yitirmiş değildir. Eleştiri dillerini geliştirmemiş kültürlerde öznel yaklaşımlar en tutarlı değerlendirme yollarıdır. İzlenimci eleştirmen yaratma gücünü ve değerlendirme isteğini bu yolda gösterir. Oysa eleştiri nesnel bir değerlendirme olmalıdır. Değerlendirme birtakım ölçütler göz önünde bulundurularak yapılmalıdır. Yaklaşımlardan çok nesnel değerlendirmelere yönelik olması gereken eleştiri, “duygu” ve “sezgi”den çok “bilim”e ve “akıl”a dayalı olmak zorundadır.

Bu parçada, eleştiri ile ilgili olarak aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir?

A) Günümüzde, uzmanlık gerektiren bir alan durumuna geldiğine

B) Nesnel eleştirinin bilimsel bir dil kullanıldığında değer taşıyacağına

C) Edebiyatın gelişmesine ve sanatçılara katkıda bulunabileceğine

D) Nesnel eleştiri gelişmeyince izlenimci eleştirinin geçerli olacağına

E) Duyguların etkisiyle yapılan bir değerlendirmenin nesnel olmayacağına

 

10. Günlerdir hastayım, bir ayı geçti. Hasta düştü mü, İster istemez ölümü düşünüyor, kişi. Güzeldir yaşamak. Kolay kolay katlanılmaz bu yeryüzünü bırakmaya. Gene de söyleyeyim: Korkmuyorum ölümden. Ölmek istenilmez ya, ne yapalım; hepimizin başına gelecek. Epeyce yaşlandım; bu kadar yaşadım yeter bana. Yapabileceğimi de yaptım. Yaptıklarım büyük bir şey mi? Değil. Gençliğimde ben de birtakım düşler kurmuştum, birini gerçekleştiremedim. Güçlü bir kişi olup dünyayı, kendi ülkemi yönetmeyi düşlemedim.

Parçada konuşan kişi hakkında aşağıdakilerden hangisi söylenemez?

A) Ölüm vaktinin yaklaştığını düşünmektedir.

B) Ölümün kaçınılmaz bir son olduğunun bilincindedir.

C) Gençlik yıllarında birtakım hayalleri olmuştur.

D) Hayallerini gerçekleştiremediğini düşünmektedir.

E) Gelecekle ilgili büyük hayalleri vardır.

 

11. Tiyatro üzerine yazmaya 1954 yılında başlamıştım. İki yıl sonra bir haftalık gazetede köşem olmuştu. Üç yıl sonra da günlük gazetelerin birinde güncel tiyatro sorunları ve oynanan oyunların eleştirilerini yazmaya koyuldum. Kısa bir süre sonra da bir üniversitede kurulan tiyatro enstitüsüne asistan olmuştum. Bir ara iki günlük, bir haftalık gazeteye yazı yetiştirmek yükümlülüğü altındaydım. Bana en uzun eleştiri deneyimini bir başka günlük gazete sağladı. Sonraları istediğimi, istediğim yerde, istediğim gibi yazma olanağına eriştim.

Bu parçada yazar aşağıdakilerden hangisine değinmemiştir?

A) Uzun zamandan beri tiyatro ile ilgili yazılar yazdığına

B) Kimi yazılarını zorunluluk karşısında yazdığına

C) Değişik gazete ve dergilerde tiyatro ile ilgili yazılar yazdığına

D) Hiçbir yayın organında uzun süre yazı yazmadığına

E) Kendi istediği tarzdaki yazılarını belli bir süre sonra yazabildiğine

 

12. Hangi romancımız Hüseyin Rahmi kadar, kendi zamanında ün kazanmıştır? Yıllar boyu kalemiyle geçinmiş olması da gördüğü ilginin bir belgesi değil midir? Ama Cumhuriyet’in kuruluşundan sonra Hüseyin Rahmi’nin yıldızı sönmeye başlar, yazdıkları okunmaz olur. Çünkü onun anlattığı insanlar, canlandırdığı sahneler yok olmuştur. Ele aldığı sosyal dertler bugün birer problem olmaktan çıkmış, tasvir ettiği semtlerden eser kalmamıştır.

Parçada Hüseyin Rahmi ile ilgili olarak aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir?

A) Yaşadığı dönemde eserlerinin ilgi gördüğüne

B) Uzun yıllar yazdıkları ile geçimini sağlayabildiğine

C) Eserlerinde, döneminin toplumsal problemlerini işlediğine

D) Cumhuriyet sonrasında eserlerine gösterilen ilginin azaldığına

E) Eserlerinin biçim ve teknik yönüyle kusurlu olduğuna

 

13. Bir dönemde İnsanlar yalnız maddi olarak değil, manevi olarak da günü gününe yaşamaya başladılar. Sanat ve edebiyat elbette bu havanın dışında kalamazdı. Günü gününe yaşayan insanlar gibi sanatçılar da yaşadıkları gün için eser vermeye koyuldular. Günlerinin yankılarıyla yetindiler. O gün adları duyulsun, o gün eserlerinden söz edilsin! Yarın diye bir şey olursa onun da elbette çaresi bulunurdu.

Parçada sözü edilen sanatçılar aşağıdakilerden hangisi ile nitelendirilemez?

A) Devrinin akımlarına ayak uyduran

B) Yalnız yaşadığı döneme önem veren

C) Evrensel ve kalıcı eserler yazmaya çalışan

D) Yaşadıkları dönemde ünlü olmaya çabalayan

E) Yarına kalma düşüncesi taşımayan

 

14. B. Necatigil, şiirin kendi geleneğinden koparamayacağını, özgün şiir ürünlerinin de ancak geleneğin özümlenmesiyle gerçekleştirilebileceğini kanıtlamıştır. Şiirlerinden radyo oyunlarına kadar çekilen bir çizgide değerlendirilirse; Doğu ile Batı edebiyatının yaşayan yanlarını bileşime kavuşturmuş, örnek bir Türk şairidir. Güzelliğin hiçbir türlüsüne karşı bağnazca davranmamıştır. Çağından kopmamış, çağının gölgesini satırlarda sürüklemiştir.

Parçada tanıtılan sanatçı için aşağıdakilerden hangisi söylenemez?

A) Şiirde geleneğin önemine inanmıştır.

B) Doğu ile Batı edebiyatlarının sentezini yapmaya çalışmıştır.

C) Geleneği özümseyerek şiirde özgünlüğe ulaşmıştır.

D) Şiirlerinde, kendi yaşamını ön plana çıkarmıştır.

E) Yaşadığı çağın izlerini eserlerine yansıtmıştır.

 

15. Geçen gün Sami Paşazade Sezai’nin “Küçük Şey!er”ini yirmi beş yıl sonra yeniden okudum. Hiç şüphesiz Sezai Bey, bizde Batı anlayışına göre ilk küçük hikâye yazan kişidir. Onun, “Güzel yazılmak şartıyla en önemsiz bir şey bile dikkat çeker.” sözü doğruluğundan bir şey kaybetmemiştir. Büyük eserlerin yalnız büyük konularla yazılacağına artık kanan yok; ama bu demek midir ki, kalemi eline alan her yazar, küçük bir konudan bir şaheser çıkarır?

Bu parçadan aşağıdakilerden hangisi çıkarılamaz?

A) Sami Paşazade Sezai’nin yazma sanatı ile ilgili görüşü geçerliliğini korumaktadır.

B) Başarılı sanatçı, en basit konudan bile güzel bir eser çıkarabilir.

C) Büyük eserler, yalnız büyük konulardan çıkmaz.

D) Ülkemizdeki ilk hikâye yazarı, Sami Paşazade Sezai’dir.

E) Sıradan konuları işleyen her yazar başarılı olamayabilir.

 

CEVAP ANAHTARI

1-E  2-A  3-D  4-E  5-B  6-C  7-D  8-D  9-C  10-E  11-D  12-E  13-C  14-D  15-D


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir