Öne Çıkanlar

1. On dört yaşındayken şiirle başladığım yazma işini kırk yıldır sürdürüyorum. Yayımladığım kitaplar otuzu aştı. Bir o kadar da basılmayı bekleyen var. Bunca yıldır hem öğretmenlik yapıyor hem de durmadan yazıyorum. Acaba niçin? Yanıt bir yanıyla açık, bir yanıyla biraz karmaşık. Pek çokları gibi hevesle başladım ben de. Ünlenmek istedim, Herkes adımı bilsin, yüzümü tanısın, yoldan geçerken yanındakine göstersin istedim. Şiir yazıyordum; “Şair geçiyor!” densin istedim.

Bu parçada aşağıdaki sorulardan hangisinin yanıtı yoktur?

A) Edebi yaşantınız ne zaman başladı?

B) İlk yapıtınızın hangi türde olduğunu anımsıyor musunuz?

C) Öğretmen olmanızın yazarlığınıza bir katkısı var mı?

D) Yazmaya başladığınız yıllarda hedefiniz neydi?

E) Yayımlanmayı bekleyen yapıtlarınız var mı?

 

2. Unutmayalım ki, sanatçı, günün sorunlarından yola çıkarken daha iyiye doğru değişimler ortaya koyarak yarınların kuruluşuna da katılmış olur. Bunun için geçmişin bilincine varmak zorundadır. Çünkü geçmişle gelecek birçok kesimlerde iç içedir. Geçmişin canlı ve hareketli öğelerinde, geleceğin gizli filizlenişi vardır. Zaten bu iki kavramı birbirinden kesin olarak ayırmanın olanağı yoktur. Gerçekte önemli olan akıştır.

Bu parçada aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir?

A) Geleceğin oluşmasına katkı sağlayacak sanatçının geçmişi anlaması gerektiğine

B) Geçmişle geleceğin birbirinden kesin çizgilerle ayrılamayacağına

C) Yarınların, geçmişin hareketli yanlarının üzerine kurulacağına

D) Geleceğin güzel olabilmesi için toplumsal uyumun gerektiğine

E) Sanatçının, yapıtlarında döneminin sorunlarını işleyeceğine

 

3. Denemeci, kendi kendisiyle konuşur gibi yazar. Karşısında bir okur olduğunu hiç hesaba katmaz. Montaigne’in boyuna kendisinden söz etmesi bundandır. Denemeci bizim önümüze kendi beğenilerini, kendi kinlerini, kendi inançlarını; şeftaliden tutun da külbastıya kadar sevdiği yiyecekleri ortaya döken kişidir. Bu iç dökmelerde hiçbir şey bayağı, hiçbir şey gülünç görünmez. Denemecinin önemli özelliklerinden biri de onun açık yürekli oluşudur.

Bu parçaya göre deneme yazarı hakkında aşağıdakilerden hangisi söylenemez?

A) Duygularını ortaya koymaktan çekinmez.

B) Konu seçiminde okurun beklentilerini dikkate alır.

C) Kendi zevklerini, beğenilerini açıkça anlatır.

D) Kendisiyle sohbet ediyor gibi bir anlatım tarzını benimser.

E) Kendisinden söz ederken son derece açık sözlüdür.

 

4. Geçenlerde Peyami Safa bir gazetede eleştiriden söz ederken, eleştirmenlerin çoğu zaman şiirde, romanda istediğini yapamamış kişilerden çıktığını söylüyordu. Hatta bu arada benim de bir zamanlar yabancı bir dilde şairliğe kalkmış olduğumu da hatırlatmayı unutmamış. O işe Türkçede de heves etmiştim; gönlümü kırmamak için asıl düşüncemi hafifleterek söyleyeyim, her iki dildeki deneyimlerim iyi sonuçlar vermedi. Hatırlamaya değmez diyecektim, fakat ben onları hatırlar hatta bazen seve seve hatırlarım. Herkesin, ne de olsa, kendine karşı bir zaafı vardır; o beş on mısra da, bütün kusurlarıma rağmen gönlüme tatlı gelir.

Bu parçada yazar, aşağıdakilerden hangisine değinmemiştir?

A) Geçmişte başarısız şiir deneyimleri olduğuna

B) Peyami Safa’nın bir yazısında kendisinden söz ettiğine

C) Geçmişteki başarısız şiirlerini anımsamaktan mutlu olduğuna

D) Yabancı dillerden şiir çevirisi yaptığına

E) Kişinin kendi yanlışlarını hoşgörüyle karşılayabildiğine

 

5. Bizde eleştiri yok, olamazdı, daha da olamaz. Neden böyle diyoruz. Bunca yıldır birtakım eleştiri yazıları yazılıyor bu ülkede; genç, yaşlı birçok insan çalışıyor bu alanda; içlerinde ben de varım. Niçin yok sayıyoruz onları? Biri çıksın da: “Bizde şiir yok, öykü yok.” desin bakın nasıl karşılarlar onu! Bunca kişinin emeğini, alın terini hiçe sayıyor diye taşa tutarlar belki de. Eleştiri için d urum böyle değil. Siz yok deyin, ben de yok diyeyim; kimsenin kılı kıpırdamıyor. Darıltmak şöyle dursun, sevindirirsiniz herkesi.

Bu parçadan, aşağıdaki yargıların hangisi çıkarılamaz?

A) Ülkemizde eleştiri ile ilgili bazı çalışmalar vardır.

B) Şiir ve öykü, eleştiriye göre daha çok benimsenmiştir.

C) Ülkemizde eleştirinin yerleşip yaygınlaşma şansı yok gibidir.

D) Şiir ve öykü gibi türler, eleştirinin gelişmesine bağlı olarak yaygınlaşmıştır.

E) Edebiyatla ilgilenenler arasında, eleştiri türünü benimseyen, bu türe sahip çıkan yoktur.

 

6. Bu dünyada başarı kazanmış bir kişi olarak yaşamak istersen, hayatın gerçeklerini öğrenmen gerekir. Bunlar arasında en acılarından biri birtakım sınırlamalarla doğmuş olmamızdır. Fakat hepimizin bazı yeteneklerle zenginleşmiş olduğumuzu bilmemiz dengeyi sağlar. Bu sınırlamalar ve yetenekler, yaşamımızın yönünü saptar. Bu durumu kabul etmemek, her girişimden yenik çıkmamız sonucunu verir. Oysa kişiliğimize başkalarının yaşamına göre şekil vermeye çalışmak yerine, kendi yeteneklerimizi kabul eder ve onları geliştirirsek mutluluğa ulaşmamız kolaydır.

Bu parçadan, aşağıdaki yargıların hangisi çıkarılamaz?

A) Kişisel yeteneklerini bilip geliştiren kişi kolayca mutlu olabilir.

B) Yaşamda başarılı olmak, hayatın gerçeklerini bilmeye bağlıdır.

C) İnsanın kendi yetenekleri, yaşamının yönünü belirler.

D) İnsanın bazı yetenekleri, yaşamındaki eksik yönlerini dengeler.

E) Mutlu olmanın yolunu bilen kişi, çevresindekiler için de mutluluk kaynağı olur.

 

7. Yılın en uzun günleri… Sabahları saat beşi bulmadan ortalık ağarıyor. Seviniyorum erkenden uyanınca, ışığın bir damlasını bile kaçırmamak istiyorum sanki. Sonra da az uyumuş olduğum için bir yorgunluk, bir kırgınlık duyuyorum. Kış günlerini, aralık ayının günlerini hatırlıyorum şimdi. “Ne yapıyordum o günlerde?” diye düşünüyorum. Korkuyordum o günlerde; yaza ulaşamayacağım, uzun günleri göremeyeceğim diye korkuyordum. Yaz günleri, kışın olduğu gibi çalışamıyorum, okuyamıyorum da. Kişiyi tembelliğe sürükleyen bir iyimserlik, hayata bir güvenme getiriyor sıcak, ışıklı günler.

Bu parçada yazar, aşağıdakilerden hangisine değinmemiştir?

A) Kış aylarında yaza göre daha verimli çalıştığına

B) Yaz mevsimini kıştan daha çok sevdiğine

C) Kış günlerini niçin sevmediğine

D) Kış mevsiminin de kendine özgü güzel yanları olduğuna

E) Yaz günlerinde erken kalktığı için gün içinde kendini yorgun hissettiğine

 

8. Masallar, türküler, efsaneler, gelenekler, ninnilerden oluşan folklor ürünleri üzerinde değiştirme, düzeltme, düzenleme yapılamaz. Folklorun malı olan ürünlere dokunulmaz, ama ondan her zaman yararlanılabilir. Halk ezgilerinden yola çıkılarak çok sesli bir yapıt ortaya konabilir; masallar örnek alınarak yeni masallar yazılabilir, “halay” figürleri yeni bir oyunun yapısına temel olabilir. Şu ayrımla ki; birinciler folklorun kendisidir, ikinciler ise belli bir sanatçının ürünüdür, folklorun konusu dışındadır. Folklor ürünlerinin özelliklerinden biri de “anonim” olmalarıdır, yaratıcılarının bilinmemesidir.

Bu parçadan folklor ve folklor ürünleri ile ilgili aşağıdakilerden hangisi çıkarılamaz?

A) Sanatçıların çalışmaları ile bu ürünlerin sayısı artabilir.

B) Biçimleri üzerinde değişikliğe gidilemez.

C) Yeni sanat ürünleri için temel oluşturabilir.

D) Kimin tarafından ortaya konduğu bilinmez, toplumun ortak malıdır.

E) Toplumun yaşantısından, geleneklerinden kaynaklanır.

 

9. Şiirin yeni boyutlar, yeni tatlar oluşturması gündelik yaşamla bağını koparmamasına; insanı kini, öfkesi, acısı, umudu, sevgisi ve tutkusuyla kavramasına bağlıdır. Böyle olmaz da yaşamdan, insanoğlundan koparsa şiir, kendiliğinden çoraklaşır, kurur, tükenir. Çünkü şiiri besleyen öğelerin tümü yaşamın içinde, insanoğlunun duygu evreninde gizlidir. Ozanlar gündelik yaşama indikleri, onun ayrıntılarını kavramaya çalıştıkları oranda şiirlerini insancıl kılabilirler. Son yıllarda ozanlarımız yaşanılan acılı günlerin şiirini yazıyor; insan yüreğini kanatan olayların ardından ağıtlar, türküler yakıyorlar.

Bu parçada aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir?

A) Şiirin yaşamla iç içe olmasının önemine

B) Şiirin insanların duygularını yansıtması gerektiğine

C) Yaşamı yansıtıp duyuramayan şiirin etkili olamayacağına

D) Ozanların topluma yol gösteren kişiler olması gerektiğine

E) Ozanların günlük yaşamdan kopuk olmamalarının önemine

 

10. Batı ülkelerinde deneme tür olarak şiirden sonra gelmiştir. Öyle ki Batı romanının kaynaklarından biri denemedir. Deneme sanatla bilimin ortak alanıdır. Sanat birikimleri, insan ve hayat değerleri bilimlerin getirdiği verilerle denemede birleşir zenginleşir. Bilimin verilerinden yararlanan, ama bilimsel kesinliklere bağlı olmayan bir yazı türüdür deneme. Deneme yazarının çağımızı besleyen bütün düşünce kaynaklarını özümlemiş ve çıkışını onlardan yapmış olması gerekir. Denemecinin bütün yazılarında alttan alta akan, gelişen bir görüşü, hiç değilse bir bakışı olması gerekir. O görüş, denemeden denemeye zenginleşecek, daha bir ortaya çıkacaktır. Ünlü deneme yazarlarının hepsinin ayrı ayrı bir ya da birkaç noktada kutuplaştığını görüyoruz.

Bu parçadan aşağıdakilerden hangisi çıkarılamaz?

A) Batı edebiyatı için, denemenin önemli bir tür olduğu

B) Denemenin bilimin olanaklarından yararlanabileceği

C) Deneme yazarının, çağının anlayışından kopuk olmaması gerektiği

D) Büyük deneme yazarlarının aynı konulan işlediği

E) Deneme yazarının kendine göre bir bakış açısının olması gerektiği

 

11. Çağ içinde anlaşılmamış, bir yana itilmiş nice ozanlar vardır. Bunlardan bazıları oluşan yeni değer yargıları, değişen anlayışlarla evrenimize bir gün yeniden doğmuşlardır. Onların eskiden var olduklarını, yeni bir tat bulduğumuz ürünlerinin nice yıllar önce söylendiğini düşünmeyiz bile. Onları çağdaşımız sayarız. Bu duruma her ülkenin edebiyatında örnekler bulabiliriz. Uzağa gitmeden Yunus Emre’yi düşünelim: Anlaşılabilmiş mi çağında? Şiirinin bildirisi, özü yaşadığı donemin havasına ters düşmüş. O günlerin karanlığı içinde yitip gitmiş. Ama günün birinde her şeyin insana bağlı olduğu, dünyaya barışı, erdemi getirmenin insanın insanı sevmesine bağlı olduğu gerçeği bir değer yargısına dönüşünce, zamanın üzerine biriktirdiği tozları silkeleyip ortaya çıkıvermiş Yunus.

Bu parçadan aşağıdakilerden hangisi çıkarılamaz?

A) Yaşadığı dönemde anlaşılmayan bazı sanatçıların sonraki çağlarda ilgi gördüğü

B) Yunus Emre’nin şiirlerinin, şairin yaşadığı dönemde gereği gibi anlaşılmadığı

C) İşlediği temalar devrinin anlayışına uymayan sanatçıların yaşadıkları devirde ilgi görmediği

D) Yunus Emre’nin şiirlerinde insan sevgisi temasını işlediği

E) Bütün sanatçıların değerlerinin ölümlerinden sonra anlaşıldığı

 

12. Edebiyat çok büyük bir bina ise, eserler onun taşları, eleştiri de çimentosu gibidir. Oysa bizde eleştiri iki şeyle çok fazla karıştırılıyor: Metinler ya boş sözlerle göklere çıkartılıyor ya da tam tersi egoların esiri olunarak kendi eksiklerimizi kapatırcasına yerlere batırılıyor. Hatta eleştirinin sataşmakla karıştırıldığı bir yer var. Eleştireni sataşmaya sevk eden bir şey var. Eleştiri ikisi de değil; ikisinin arasında bir şey olmalı.

Bu parçada aşağıdakilerin hangisinden söz edilmemiştir?

A) Eleştirinin edebiyat için öneminden

B) Ülkemizde eleştirinin ne olduğunun doğru anlaşılmadığından

C) Bir eseri hak ettiğinden fazla övmenin eleştiri sayılamayacağından

D) Bazı eleştirmenlerin yazarın kimliğine göre değerlendirme yaptığından

E) Kişisel duyguların etkisiyle yapılan eleştirinin yanlışlığından

 

13. Sartre, denemelerinde mutlu günlerin şu dönemecin ya da tepenin ardından karşımıza çıkıvereceği düşüncesinin yanlışlığını anlatır. Öyle ya, mutluluk nasıl olsa gelecekse, hele şu dönemecin ardında ise, elimizi kolumuzu bağlayıp onu beklemek düşer bize. Neden çırpınalım da tatlı canımızı üzelim? Oysa mutluluğa alın teriyle ulaşılır. Mutluluğu dört gözle bekleyen kişi, umudun yanı sıra, ister istemez, umutsuzluğu da duyar.

Bu parçaya göre aşağıdakilerden hangisi yanlıştır?

A) Nasıl olsa, mutluluğun günün birinde karşısına çıkacağını beklemek doğru değildir.

B) İnsan, kendi mutluluğunu kendisi kurar.

C) Yapılması gereken her şeyi yaptığı halde mutluluğa ulaşamayan kişiler vardır.

D) Mutluluğa ulaşmak için, mutluluğa giden yolları bilmek gerekir.

E) Bir şey yapmaksızın mutluluğu bekleyen kişi umutsuzluğa düşer.

 

14. Ziya Osman Saba! Yedi Meşaleciler topluluğunun şiire en sadık ismi oldu. Şiirlerini üç kitapta toplayan şair, hikâyeler de yazmıştır. Heceyi duraklarında değişiklik yapmadan kullanan Ziya Osman, uzun zaman serbest biçimlerden uzak durmuştur. Çok sakin, çekingen ve dost bir insan olan Ziya Osman’ın en yakın arkadaşı Cahit Sıtkı’ya olan bağlılığı dikkat çekici bir yönüdür. Özelikle ev içi şiirleri yazdı. Yakınlarından başlayarak bütün İnsanların mutluluk içinde yaşamasını dileyen ve herkesi kucaklamak isteyen bir insandı.

Bu parçadan Ziya Osman Saba ile ilgili aşağıdakilerden hangisi çıkarılamaz?

A) Bir edebi topluluğun içinde yer aldığı

B) Şiirlerinde belirli konuları işlediği

C) Herkese karşı insancıl, olumlu duygular beslediği

D) Bütün şiirlerinde hece ölçüsünü kullandığı

E) Kendine özgü birtakım özelliklerinin olduğu

 

CEVAP ANAHTARI

1-C  2-D  3-B  4-D  5-D  6-E  7-D  8-A  9-D  10-D  11-E  12-D  13-C  14-D