Paragrafta Ana Düşünce Test-1

1. Ortaokuldaki oğlum, gördüğü, okuduğu, dinlediği her şeyi şiirle saptamak hevesinde bugünlerde. Yazdığı şiirlerle ilgili ara sıra onunla konuşur, bazen çaktırmadan onu eleştiririm. Geçen gün yazdığı bir şiir üzerinde konuşurken şiirde konu sorununa değindik. Yazdığı şiirlerde hep bir olay anlattığını, oysa şiirin hikâyeden ayrı bir şey olduğunu, şiirde belli bir konu işlemek zorunda olmadığını anlatıp durdum. O ise bana hep Orhan Veli’yi örnek gösterdi. O an bir gerçeği hatırladım, biz ne dersek diyelim şiire yeni adım atan biri, çağının şiir ustalarının yolundan gider.

Bu parçadan çıkarılabilecek en kapsamlı yargı aşağıdakilerden hangisidir?

A) Karşılaşılan her olayı şiire konu almak, şiirin sanat değerini düşürür.

B) Bir babanın çocuğunu kendi istekleri doğrultusunda yönlendirmesi doğru değildir.

C) Şiire yeni başlayanların şiir çizgisini, dönemin büyük şairleri belirler.

D) Şiirde ustalaşamayanlar, eksiklerini şiiri belli bir konuya dayandırarak kapatır.

E) Şiiri hikâye gibi yazanlar, bilinçli şiir okuyucularının tepkisiyle karşılaşır.

 

2. Genç yazarlarımız, öz Türkçe kelimelerin yeniliğine kapılıp, onları kullanınca yazıya yeni bir öz getirdiklerini sanıyorlar. Onların yazılarında pırıl pırıl elbiselerin altında, kalıplaşmış düşünceler buluyoruz. Boyayı biraz kazıtınca altında eski astar sırıtıyor. Yeniliğin böylesine ucuz elde edilmesi, birtakım kişilerin işini kolaylaştırdı. Söyleyecek tek sözü olmayanlar bile kaleme sarılıp, yaygın dille söylemekten utanacakları bayatlıkları, yeni kelimelerle öne sürmekten çekinmiyorlar.

Bu parçada yazarın asıl eleştirdiği aşağıdakilerden hangisidir?

A) Edebiyattan anlamayanların yazarlık yapması,

B) Yazarların öz Türkçe kelimeleri kullanarak eksiklerini örtmeye çalışması

C) Genç yazarların yaygın dili terk etmesi,

D) Herkesin öz Türkçeyle yazmaya zorlanması,

E) Öz Türkçenin yazı dili haline gelmemesi,

 

3. Onunla ilk tanıştığımız günleri hatırlıyorum. Ben, müzisyenlerin, çalışma koşullarının ağırlığından dolayı dışa biraz kapalı olduğunu biliyordum. O, öyle değildi. Arkadaş canlısı, hareketliliği seven bir müzisyendi. Sizi kendisine yakın bulur bulmaz, sizinle dost olur. Duygularını, düşüncelerini anlatıverirdi. Çok konuşur, ama yapmadığı bir şeyi yaptığını asla söylemezdi. Sizin yanlışlarınızı görmezlikten gelir. Özür dilediğinizde, insanın her zaman hata yapabileceğini söylerdi. Oysa kendi-sine karşı acımasızdı. Çok küçük bir hatasını gözünde büyütür. Kendisini kınardı.

Aşağıdakilerden hangisi bu parçada söz edilen kişinin bir özelliği değildir?

A) Başkalarına karşı hoşgörülü olmak,

B) Çevresindeki insanlarla çabuk kaynaşmak,

C) Kendisini başkalarından üstün görmek,

D) Özeleştiride aşırı gitmek,

E) Doğru sözlü olmak,

 

4. Bazı Antepliler, öykülerimi okuyunca beni eleştirdiler. Kurmaca olduğunu düşünmeden, anlattığım kişilerin yaşayıp yaşamadığını sordular. Oysa Hacı Hüseyin de, Çete de, Şekerci Asım da öykü kahramanlarıdır. Elbette Hacı Hüseyin’de, çocukluğumun sinemacısı Nakip Ali’den izler vardır. Tıpkı öykülerin atmosferini oluşturan kentin Antep oluşu gibi… Ama ben Antep’le ilgili belgesel öyküler yazmadım.

Okuyucunun bu parçanın yazarının öykülerini eleştirmesinin nedeni aşağıdakilerden hangisidir?

A) Anlatılanların gerçeğe uygun olmaması,

B) Şehirlerinin sorunlarını iyi aktarmaması,

C) Şehirlerinin imajını zedeleyecek nitelikte olması,

D) Kahramanların toplumun tümünü temsil etmemesi,

E) Kahramanların ilginç nitelikler taşımaması,

 

5. Eleştirmenler, benim için, edebi” derinliği olan yapıtlar yazmadı, dediler. Benim ömrüm boyunca gazete romanı yazdığımı unuttular. Gazete romanı ile, onun dışındaki romanı ayırmak gerekir. Gazete romanı yazan bir romancı her gün ilgi çekici bir olay bulmaya mecburdur. Romancı okuru alacak, sonuna kadar götürecektir. Edebi derinliğe iner inmez okurun ilgisini kaybeder. Yazdıkları okunmaz olur.

Bu parçanın yazarının aşağıdakilerden hangisini söylemesi beklenemez?

A) Her roman türünün kendine özgü nitelikleri vardır.

B) Romanın konusunun ilginç olması okuyucusunu artırır.

C) Yazar, okurun isteklerini dikkate alarak roman yazamaz.

D) Gazetede yayımlanmak için oluşturulan roman okurun düzeyine uygun olmalıdır.

E) Gazete romanı yazan bir yazardan, edebi derinliği olan romanlar yazması istenemez.

 

6. Tiyatrolarda bayağı oyunlar oynanıyor. Sebebini sorduğumuzda, yetkililer halkın sözcüsü olduklarını, halkın ihtiyaç duyduğu oyunlar oynadıklarını iddia ediyorlar. Oysa tiyatronun görevi halkı avutmak değil, sanat eserlerini halka tanıtmaktır. Özellikle, devletin desteklediği şehir tiyatrolarının görevi budur. Devlet tiyatrolarının seyirciyi çoğaltarak para kazanma amacı olamaz. Avrupa’da kâra geçen kültür tiyatroları şüpheyle karşılanmaktadır.

Bu parçada asıl anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?

A) Avrupa’da tiyatroculuğun çıkar amacıyla yapılmadığı

B) Tiyatroların seyircinin isteğine uyarak kötü oyunlar sahnelemelerinin doğru olmadığı

C) Tiyatroların tek amacının seyirci sayısını artırmak olduğu,

D) Tiyatrolarda, sanat değeri olan oyunların sahnelenemediği,

E) Halkın sanat değeri yüksek oyunları izlemekten hoşlanmadığı,

 

7. Ben, edebiyat dünyasına hikâyeyle adım attım. Dergimiz, eleştiri yazısı bulmakta güçlük çekince, arkadaşlarım beni eleştiri yazmaya yöneltti. Şiir, öykü, roman, oyun yazdım. Kendimi belli bir türün yazarı olarak görmedim. Ancak diğer türlerin hiçbirinde çıkamadığım bir konumu yakalayınca daha çok eleştiri üzerinde yoğunlaştım. Eleştiri yazmaya başladıktan sonra, diğer türlerde yazdığım yazıların seviyesinin yükseldiğini gördüm. Eleştirmenliğin yararına inandım, eleştirmenliği sürdürdüm.

Bu parçada aşağıdaki sorulardan hangisinin karşılığı yoktur?

A) Neden eleştiri yazısı yazmaya başladınız?

B) İlk ürünlerinizi hangi edebi türde verdiniz?

C) Kendinizi en çok hangi türde başarılı buluyorsunuz?

D) Eleştiri yazarlığı yapmanın size yararı oldu mu?

E) Eleştiri yazarlığını güçleştiren etkenler nelerdir?

 

8. (I) Geçmişi anlatan bir şiirin dili ağırdır. (II) O şiiri anlamak için sözlüklere bakmak, gerektiğinde geçmişi bilenlerin yardımına başvurmak zorundasınız. (II) Oysa günümüzü anlatan şiirlerde genellikle anlatım açıktır. (IV) Şair, bir dönemi ele alırken, ister istemez, o dönemin dilinin etkisinde kalıyor. (V) Bu etki, bazen yadırgatıcı bir sınıra da ulaşıyor.

Bu parçanın ana düşüncesi numaralanmış cümlelerin hangisinde verilmiştir?

A) I.   B) II.   C) III.   D) IV.   E) V.

 

9. 1940 kuşağı, 1940 koşulları içinde yaşadığı için, kendisinden öncekilerden ayrılan bir yolda yürümüş. 1940’ta savaş var. Bu kuşak savaş istemiyor. Savaşın insanlara büyük bir ıstırap çektirdiğine, yoksullaşmaya neden olduğuna inanıyor. Bu düşüncelerin şiir, hikâye ve romanda şekillenmesiyle farklı bir sanat çizgisi ortaya çıkıyor. Bu çizgi daha sonra o günü aşıyor, o döneme ait olmayan sanatçıların zihinlerinde ve yapıtlarında yer buluyor.

Bu parçadan yola çıkılarak 1940 kuşağıyla İlgili olarak aşağıdakilerin hangisine ulaşılamaz?

A) Günün koşullarının onu farklı bir çizgiye yönelttiğine,

B) Düşüncelerini, oluşturduğu yapıtlara yansıttığına,

C) Sanatçıların ekonomik sıkıntılar içinde ürün verdiğine,

D) Kendisinden sonra gelen sanatçıları etkilediğine,

E) Savaş karşıtı görüşlere sahip olduğuna,

 

10. Devlet Ana’da tarih kitaplarına bakılarak doğruluğunun ispatlanması imkânsız detaylar var. Yazar, gerçekçi bir roman yazdığını iddia ediyor; oysa kullandığı olayların kaynağını belirtmiyor. Ayrıca yazar, bir romanda olması yadırganacak, kendi dünya görüşünü yansıtan bölümlere yer veriyor. Romanı bir makale kitabı gibi kullanıyor. Bu eksikler yetmiyormuş gibi bir de değişik yörelerden gelen insanları hep tek ağızla, Orta Anadolu Türkçesiyle, konuşturuyor. Çelişkisini her okurun anlayabileceği bir açıklığa indirgiyor.

Bu parçada sözü edilen romanla ilgili aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir?

A) Kişilerin konuşmalarında yöre farkının dikkate alınmadığına,

B) Bir romanda yer almaması gereken bölümleri bulunduğuna

C) Belli görüşleri savunan okurlar için yazıldığına,

D) Tarih kitaplarında bulunmayan ayrıntılar içerdiğine,

E) Yazarının aktardığı ayrıntıların kaynağını açıklamadığına,

 

11. Kemal Tahir, bugün sarı defterlerde duran romanları dışında söyleyeceklerini bize duyurmuş bir romancıdır. Bir sanatçının eksiksiz değerlendirilebileceği bir konumdadır bugün. Bir romancı olarak kişisel gelişimindeki aşamaların araştırılmasının, romanlarının teker teker veya topluca değerlendirilmesinin, düşünsel gelişimindeki ipuçlarının romanlarındaki olay örgüsü ve tiplere yansıyış biçiminin ayrıntılı bir çalışmayla ortaya konması gerekir.

Bu parçanın bütününde Kemal Tahir’le ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi üzerinde durulmaktadır?

A) Kendisiyle ilgili araştırma ve değerlendirme yapma zamanının geldiği,

B) Bütün romanlarının okurun eline ulaştığı,

C) Romanlarıyla beraber kişiliğinin de incelenmeye değer olduğu,

D) Roman dalında eksiksiz yapıtlar ortaya koymayı başardığı,

E) Romanları arasındaki ilginin tespiti için her romanın incelenmesi gerektiği

 

12. Şiir, güncelle yoğrulan bir türdür. Şiir beklemez, bekleyemez. Zamanın nabzı gibidir. İster bireyden yola çıksın, ister toplumsaldan içinde oluştuğu dünyanın, yaşam koşullarının yürek atımını verecektir. Romanın tersine, geçmişin derinliklerine de dalsa, her şeyi güncelleştirecektir, eskinin soluğunu canlandırarak günümüze bağlayacaktır.

Bu parçada şiirle ilgili asıl anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?

A) İçeriğinin, günün koşullarına göre şekillendiği,

B) Geçmişi anlatmaya uygun olmadığı,

C) Diğer edebi türlerden üstün olduğu,

D) Değerini içeriğinin öneminden aldığı,

E) Bireysel ve toplumsal konuları bir arada verebildiği,

 

13. Yaşam serüveni içinde köye yeterince girememiş, köyün soluğunu içine gerektiği gibi çekmemişti. Ama gördüklerini her ayrıntısıyla aktarabilen, titiz araştırmalar yapabilen bir yazardı. On dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısında geçmiş, tanık olmadığı bir olayı bu araştırmacı yanıyla işlemiş, gözlemci yanıyla da yörenin dilini, kişilerin davranış biçimlerini yakalamıştı. Kim bilir belki de köyden gelmemesi iyi olmuştu. Köyün içinden gelseydi, kaynağından fışkıran birtakım renklere kıyamayıp onları öne çıkarır, yapıtını zedelerdi.
Bu parçada sözü edilen yazarla ilgili aşağıdakilerden hangisi söylenebilir?

A) Ait olmadığı bir çağ ve yöreyi başarıyla anlattığı,

B) Köy insanının yaşam biçimini beğendiği,

C) Öykülerinin konusunu anılarından aldığı,

D) On dokuzuncu yüzyılın insanına özendiği,

E) Tanıklık ettiği olayları öyküleştirdiği,

 

14. Dergilerde yayımlanan eleştiri yazıları, ne eleştiriye ne denemeye ne öyküye ne söyleşiye benziyor. Üstelik onlara tanıtma yazısı demek de güç. Konu aldığı kitabın üstünlüklerini, eksiklerini yeterince ortaya koymuyor. Okurla kitap arasında sağlam bir köprü kurmuyor. Bir başka deyişle yazılış amacına hizmet etmiyor. Daldan dala, konudan konuya atlayarak uzayıp gidiyor. O kadar ki konu aldığı kitapla ilgili parçalar, ilgisiz olanların yanında devede kulak kalıyor.

Bu parçada sözü edilen yazılarla ilgili aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir?

A) Okuyucunun kitap okuma isteğini azalttığına,

B) Kitapları tanıtmakta yetersiz kaldığına,

C) Belli bir türün özelliklerini taşımadığına,

D) Ele aldığı konu üzerinde yoğunlaşmadığına,

E) İçeriğinin yazılış amacına uygun olmadığına,

 

15. Elli yaşını aştınız, sahip olduğunuz şeyleri kaybetmekten korkmaya başladınız, diyorsunuz. Kaybetme korkusu içinde olduğum konusunda haklısınız. Fakat bu yeni bir durum değil. Ben yüreğimde çocukluk, cebimde bilyeler taşıdığım günlerde de sahip olduklarımı kaybetmekten korkardım, ilk yazdığım şiirleri okursanız onlarda bu duyguyu bugünkülerde olduğu kadar göreceksiniz.

Yukarıdaki parçada yazarın asıl anlatmak istediği aşağıdakilerden hangisidir?

A) Şiirinin, yaşamının her yönünden izler taşıdığı,

B) Kaybetme korkusunun yaşından kaynaklanan bir duygu olmadığı,

C) Çocukluğun güzelliklerini yeniden yaşamak istediği

D) Şiirini geliştirme çabasında olmadığı,

E) Duygularını şiire yansıtmaktan çekinmediği,

 

16. Bilim dilimiz, Türkçenin soluğuyla biçimlenmiş bir nitelik taşımıyor. Onun yapı ve anlatım yönünden yabancı bir havası vardır. Aşılmaz, kalın duvarlarla çevrili bir şato gibidir ortak dil içinde. Belirli kişilerce konuşulan, yazılan yapay bir dildir o. Bu yüzden yıllar yılı, geniş halk yığınları çağdaş bilimlerin her türlü bulgularına uzak kalmıştır,

Yukarıdaki parçanın ana düşüncesi aşağıdakilerden hangisidir?

A) Bilim dilimiz yabancı sözcüklerle yüklüdür.

B) Ülkemizde önemli bilimsel araştırmalar yapılmıyor.

C) Halk, bilimsel araştırmaların ortaya koyduğu sonuçları inandırıcı bulmuyor.

D) Bilim dilinin anlaşılır olmaması, halkın bilimsel araştırmaların sonuçlarını kavramasını engelliyor.

E) Bilim adamları araştırmalarını geniş kitlelere duyurma çabasında bulunmuyor.

 

17. Günlükler, içinde bulunduğunuz günün koşullarıyla şekillenmiş, günlük ihtiyaçları, izlenimleri, kaygıları, eğilimleri yansıtan yazılardır. Rastlantılar belirler bu yazıların yönünü. O gün düşündüklerinizi saptırmadan yazarsınız günlüklerde. Hele onları bir gün kitap haline getirme düşünceniz yoksa kimseyle paylaşamayacağınız sırlarınızı onlarda dile getirirsiniz. Yazarla ilgili bilgi toplayan kişilerin günlüklere yönelmesi de bundandır.

Bu parçada günlüklerle ilgili olarak aşağıdakilerin hangisine değinilmemiştir?

A) Anlatıma özen gösterilmeden yazıldığına,

B) Yazarlara yönelik araştırmalara kaynaklık ettiğine,

C) Yazıldığı günün durumunu yansıttığına,

D) Başkalarına anlatılmayan bilgiler içerdiğine,

E) Yazarın içinden geçenleri olduğu gibi aktardığına,

 

18. Cevat Şakir, yirmi beş yıl ayrılamayacağı Bodrum’da kişiliğinin o sağlam kumaşını dokumaya başlar. Sahte, değersiz davranışlardan tiksinir, kendi küçük yararları için başkalarının önünde eğilmez, işlerini yapmak için kimseye bel bağlamaz. Yurdunun, tarihine, coğrafyasına, insanına hayrandır. Özünü kendi insanından almış. Dayanıklılığı, yürüyüşü, çalışmasıyla bir Anadolu köylüsüdür; korkuyla tanışmamışlığı, ve baş eğmezliğiyle bir Dadaloğlu, bir Köroğlu’dur.

Bu parçada sözü edilen kişiyle ilgili aşağıdakilerden hangisine varılamaz?

A) Çıkarları uğruna başkalarına boyun eğmediğine,

B) Çalışmalarını kimseden destek almadan yürüttüğüne,

C) Ait olduğu toplumun insanını sevdiğine,

D) Anadolu insanının özelliklerini kişiliğinde topladığına,

E) Kendini tarihin büyük kişilerinden biri gibi gördüğüne,

 

19. Büyük kentlerin kalbi limanlarda, caddelerde, çarşılarda atar. Şehrin, etrafını saran gecekondulardan çok oralarda soluk aldığı duyulur. Gecekondu semtlerinde köyden henüz kopmamış, yaşamın hızı karşısında tedirgin insanların arasında sanki zaman yavaşlar. Bir yanınızda büyük kentin uğultusu içinde yaşamaya alışmış, o gürültü içinde ekmeğini çıkarabilen insanlar var. Öbür yanınızda kopup geldikleri köylerin ağır ilerleyen, karmaşasız yaşamını parça parça renkler halinde sürdüren insanlar yaşar. Buralar, toplumun genel yapısını belirleyen birer örnektir.

Bu parçada, gecekondu semtlerinde yaşayanlarla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir?

A) Köy yaşamını bazı yönleriyle sürdürdüklerine,

B) Endişeli bir ruh hali içinde olduklarına,

C) Köyde durgun bir yaşama alıştıklarına

D) Köydeki ağır koşulların onları şehre yönlendirdiğine,

E) Kimisinin geçimini sağlayacak ortamı bulduğuna,

 

20. Belirli bir çağa, ülkeye, yapıta uyan ölçüt, diğer bir çağa, ülkeye, yapıta uymayabilir. Bundan dolayı katı ölçütlülük edebiyata olduğu gibi eleştiriye de zarar verir. Eleştirmenin derin ve geniş görüşlü olması gerekir. Bir yazar zamana, yere, kişilere göre nasıl farklı bir biçim geliştiriyorsa eleştirmen de yapıtı yazarına ve yazıldığı zamana göre değerlendirmelidir. Yoksa ele aldığı yapıtın değerini belirlemiş olamaz.

Bu parçada asıl anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?

A) Edebiyat için geçerli her kuralın eleştiri için de geçerli olduğu,

B) Eleştirmenin, ölçütünü ele aldığı yapıta göre belirlemesi gerektiği,

C) Eleştirmenlerin her konuda edebiyatçıları örnek alabileceği,

D) Her ülkenin kendisine uygun bir eleştiri yöntemi geliştirdiği,

E) Eleştirinin belli yapıtlara yönelik olmasının doğru olmadığı,

 

21. 20. yüzyılın başlarında ortaya çıkan belirsizlik, güvensizlik ve karmaşa ortamında, toplumun ve yazarın paylaştığı doğru anlayışı değişti. Eski değerler kayboldu, gerçekçilik parçalandı. Bunun üzerine modernist yazarlar gerçekçi klasik romanın yazılamayacağını düşündüler. Ve bu yeni dünyada kaybolan ahengi, anlamı ve tutarlılığı yarattıkları sanat eserlerinde gerçekleştirme yolunu seçtiler.

Yukarıdaki paragraftan aşağıdakilerden hangisi çıkarılamaz?

A) 20. yy. başlarında yaşananların toplumla yazarın paylaştığı doğru anlayışını değiştirdiği

B) Modernist yazarların 20. yüzyılda gerçekçi roman yazılamayacağını düşündüğü

C) 20. yüzyıl başlarında eski değerlerin kaybolduğu ve güvensiz bir ortamın oluştuğu

D) Modernist yazarların da bu dönemde klasik ve gerçekçi romanlar yazmaya başladığı

E) Modernist yazarların kaybedilen değerleri, anlamı, ahengi, oluşturacakları yeni eserlerde ortaya koymak istediği

 

CEVAP ANAHTARI

1-C  2-B  3-C  4-A  5-C  6-B  7-E  8-D  9-C  10-C  11-A  12-A  13-A  14-A  15-B  16-D  17-A  18-E  19-D  20-B  21-D


23 Yorum Var: “Paragrafta Ana Düşünce Test-1

  1. Çok hoş sorular var o yüzden süper geçti, keşke hep böyle olsaydı ama olamadı bazıları zor bazıları kolay keşke böyle olmasaydı.

  2. Hakkınız helal edin. Sayenizde hafta sonu kurslarında o kadar rahat ediyorum ki, çok teşekkür ederim. Sağolun varolun…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir