Hüseyin Rahmi Gürpınar (1864-1944)

Hüseyin Rahmi Gürpınar

Mahmudiye Rüştiyesi’nde okudu, 1878’de Mülkiye’ye girdi, hastalanması yüzünden buradaki öğrenimini yarıda bıraktı (1880), 1908 Meşrutiyetine kadar kısa süreli bir iki memurluğu bir yana bırakılırsa, hayatını hep kalemiyle kazandı; 1887’de Tercüman-ı Hakikat gazetesinde başlayan yazarlığı, Kütahya milletvekili olduğu yıllar (1936-1943) dışında, ömrü boyunca devam etti. Yazarlığının en verimli dönemi 1921-1924 yıllarıdır. Hayatının son 31 yılını Heybeliada’daki köşkünde geçirdi. Heybeliada’da Abbas Paşa Mezarlığı’nda gömülüdür.

Edebi Kişiliği

Servetifünuncuların çağdaşı ve yaşıtı olduğu halde, o topluluğa girmemiş olan Hüseyin Rahmi, daha ilk romanı Şık ile tanındı; Ahmet Mithat bu romanı gazetesi Tercüman-ı Hakikat’te tefrika etmiş, Hüseyin Rahmi’yi de gazeteye yazar olarak almıştı (1888). Hüseyin Rahmi, gazetecilik hayatında ilk üç, dört yıl çeviri ile uğraştı, sonra İffet (1896) ile peş peşe kendi romanlarını yayımlamaya başladı. Özellikle sosyal sorunları, bâtıl inançları, aile geçimsizliklerini, yüzeyde kalan Batılılaşmaları, ruh hastalarını konu edinen romanlarında daima gözlemden hareket eden bir realist natüralist yöntemiyle eski İstanbul’un gündelik hayatından çok canlı sahneler yansıttı; çokluk halk çevrelerinden seçtiği kişilerini büyük bir ustalıkla konuşturdu.

Servet’i Fünun topluluğunun etkin olduğu bir dönemde Ahmet Mithat Efendi tarzını benimseyen Hüseyin Rahmi’nin eserlerinde natüralizmin etkisi görülür.

Türk edebiyatındaki popüler roman anlayışının en büyük temsilcisidir. “Halk için roman” geleneği etkisi ile halkın anlayacağı konuları, mizah unsurlarını da katarak kaleme alır. Romanlarında örf, adet, gelenek ve göreneklere bağlı kalır ve halk deyimlerini kullanır. Tasvirlerde ve olayları anlatırken dili ağır olsa da konuşmalarda dili sadedir.

Natüralizm akımının gereği olarak, kahramanların yaşadıkları çevrenin bütün özelliklerini verir ve kahramanlarını çevrelerinin diliyle konuşturur. İstanbul’un iç mahallerindeki hayat tarzını hikâye ve romanlarında karikatürize eder. Bu yönüyle sokağı edebiyata getiren sanatçı kabul edilir. Gözleme ve çevre tasvirlerine büyük önem verir. Romanlarında sosyal tenkide yer verir. Romanları teknik açıdan kusurludur. Gereksiz bilgiler verir, romanın akışını keserek araya girer.

Kısaca özetleyecek olursak;

  • Servetifünun Döneminde yaşayan sanatçı, Ahmet Mithat’ın halk için roman yazma geleneğini devam ettirmiştir.
  • Türk edebiyatında natüralizm akımının başarılı bir temsilcisidir, Emile Zola’dan etkilenmiştir. Realist özellikler de taşır.
  • Başarılı bir gözlemcidir. Romanlarında gözleme ve çevre tasvirlerine büyük önem vermiştir.
  • Türk edebiyatında sokağı edebiyata taşıyan yazar olarak da bilinir.
  • Romanlarını “toplum için sanat” anlayışıyla kaleme almıştır. Okuru eğlendirerek eğitmeyi amaçlar.
  • Romanları töre romanı özelliği taşır.
  • Romanlarında toplumsal eleştiriye çokça yer vermiştir. Bu yönüyle natüralistlerden ayrılır.
  • Eleştiriyi mizah yoluyla ortaya koyar. Bunun için de genellikle anormal tipler seçer.
  • Romanlarındaki tipler aşırı ihtiraslı, aptal, sapık, şöhret düşkünü, batıl inançlı, cahil, züppe, alafrangalık özentisi olan kişilerdir. Bu kişilerin ortak yönü gülünç olmalarıdır.
  • Sıradan insanların yaşantısını bütün gülünç yönleriyle karikatürize eder.
  • Eski ile yeni çatışması, ruh hastalıkları, yanlış batılılaşma, batıl inançlar ve aile geçimsizlikleri gibi konuları işlemiştir. Gerçeği hem iyi hem de kötü yönleriyle ele almıştır.
  • Romanlarında İstanbul’u bütün canlılığıyla anlatmıştır. İstanbul’un iç mahallelerindeki yaşantı, kişiler arasındaki konuşmayı çok iyi yansıtmıştır.
  • Eserlerini konuşma diliyle ve sade bir üslupla yazmıştır. Tasvirlerde ve olayın öykülenmesinde dili Osmanlı Türkçesine kayar. Ustaca diyalogları, canlı anlatımıyla herkesin anlayabileceği eserler vermiştir.
  • Romanları yazıldığı dönemdeki toplum yaşamını bütün canlılığıyla yansıtması açısından çok önemlidir. Öykülerinde de aynı durum söz konusudur.
  • Romanları teknik yönden başarılı değildir. Romanlarında olayın akışını keserek olayla ilgisi olmayan gereksiz bilgiler verir.
  • “Mürebbiye”, “Hayattan Sayfalar”, “Ben Deli miyim” adlı romanlarında “deneysel roman” yöntemini kullanmıştır.
  • “Şık”, “Şıpsevdi”, “Mürebbiye” adlı romanlarında yanlış Batılılaşma konusunu işlemiştir.

Eserleri

  • Roman: Şık, Şıpsevdi, Mürebbiye, İffet, Metres, Tesadüf, Nimetşinas, Gulyabani, Cadı, Kuyruklu Yıldız Altında Bir İzdivaç, Utanmaz Adam, Deli Filozof, Sevda Peşinde, Hakk’a Sığındık, Kesik Baş, Kaynanam Nasıl Kudurdu, Ben Deli Miyim?, Efsuncu Baba, İnsanlar Maymun muydu?
  • Öykü: Kadınlar Vaizi, Katil Buse, Gönül Ticareti, Melek Sanmıştım Şeytanı, İki Hödüğün Seyahati, Eti Senin Kemiği Benim, Tünelden İlk Çıkış, Meyhanede Hanımlar, Namusla Açlık Meselesi
  • Tiyatro: Kadın Erkekleşince, Hazan Bülbülü, Gülbahar Hanım, Tokuşan Kafalar

Hüseyin Rahmi Gürpınar Eser Özetleri

Şık: Şöhret Bey alafrangalık meraklısıdır. Madam Potiş adlı hafifmeşrep bir kadınla bir gün daha fazla zaman geçirebilmek için annesinin küpelerini çalar. Paralarla metresiyle yemek yemeye giderken modaya uygun olsun diye yanına aldıkları köpek onlara bin türlü bela getirir.

Mürebbiye: Dehri Efendi, altmış beş yetmiş yaşında zengin biridir. Ölen karısından biri kız diğeri erkek iki; odalığından da yine biri kız diğeri erkek iki küçük çocuğu vardır. Bu iki küçük çocuk için Anjel isminde Paris’ten İstanbul’a gelmiş, düşük ahlaklı bir ecnebi kadını mürebbiye olarak alır. Kadın yalıda, Dehri Efendi’nin büyük oğlu Şemi’yi, Dehri Efendi’nin on sekiz yirmi yaş küçüğü olan “Amca Bey”i, Dehri Efendi’nin kızı Melahat’ın kocası Sadri’yi “paralarından yararlanmak için” baştan çıkarır ve bu üçünü yalı içinde büyük bir ustalıkla idare eder. Sonunda, kıskançlığı fena halde ayaklanan Şem’i bir gece amcasıyla eniştesinin planları ile mürebbiyenin odasına hücum eder ve öldürmek için aradığı rakibini bulmak için açtığı bir dolapta babasıyla karşı karşıya gelir.

Şıpsevdi: Meftun Bey, okumak için gittiği Paris’te yıllarca kalır, okumaz. Fransa dönüşü, Erenköy’deki babadan kalma köşkünde alafranga bir hayat sürme hevesine kapılır. Komşusu Kasım Efendi çok zengin; fakat çok cimri, aynı zamanda çok bağnaz bir adamdır. Sürmek istediği hayatı uygulayabilmek için çok paraya ihtiyacı olan Meftun, Kasım Efendi’nin görgüsüz ve bağnaz kızı Edibe ile evlenmeyi tasarlar. Bu evlenmeye Kasım Efendi’nin razı olmayacağını bildiği için cimri adamı para ile avlamayı düşünür ve kendisine, piyangodan büyük ikramiye çıktığı söylentisini yayar. Kasım Efendi beş yüz lira “başlık parası” alarak kızını verir. Meftun’un kız kardeşi Lebibe’yi de Kasım Efendi’nin oğlu Mahir alır. Cimri ihtiyar, kızının ve oğlunun bakımına Meftun’un üstüne bırakır. Boğazına kadar borca giren Meftun, kayınbiraderi Mahir’i kandırarak ona Kasım Efendi’nin mührünü ve kasasındaki parayı ve Balıkpazarı’ndaki bir hanın senedini çaldırtır; iki bin lira borç karşılığında hanı ipotek eder.

Kuyruklu Yıldız Altında Bir İzdivaç: Babasından yüklü bir servet kalan İrfan Galip, Aksaray’da oturmaktadır. Okuduğu kitaplardaki Batı’ya ait düşünceleri çevresindeki insanlara uygulamaya çalışmaktadır. Fakat etrafındaki cahil halk, onu anlayamamaktadır. Ailesinden ve Türk kızlarından şikâyet eder durur. Kendine uygun seviyeli bir Türk kızının olmadığını düşünerek evlilik konusunda karamsarlığa kapılır. Halley Kuyruklu Yıldızı’nın dünyaya çarpacağı söylentilerini gazetelerden İrfan Galip de takip etmektedir. İrfan Galip, kendisinin çok bilgili olduğunu düşündüğü için bu konuda halkı bilgilendirmek zorunda olduğunu düşünür. Panik ve korku içinde olan mahalle kadınlarını toplar. Onlara bir konuşma yapar. Aslında asıl amacı, geçmişte türlü nedenlerle onu küçük düşüren kadın milleti ile alay etmektir. Ancak bu toplantıdan sonra aradığı kızı bulur. Halley Kuyruklu Yıldızı’nın geçtiği gece dünya, mutlu bir evliliğe şahit olur.


21 Yorum Var: “Hüseyin Rahmi Gürpınar (1864-1944)

  1. Tutuşmuş Gönüller: Osmanlı son döneminde İstanbul’un varlıklı kibar ailelerinden olan, serbest yetişmiş üç kız arkadaşın gönül eğlendirmek için birden fazla gençle yaşadıkları aşklar ve sonrasında başlarına gelen ibret verici dramatik olaylar anlatılmaktadır. Romanın başkahramanı Lebip Paşa’nın kızı Lemiye’dir, Lemiye ve iki genç kız arkadaşı, varlık içinde ve Batı kültürünün Osmanlı toplumunu sarsmaya başladığı bir devirde büyümüşler, her sene programları değişen mekteplerden kültür ve ideal namına bir şey alamadan çıkmışlardır. İyi bir tahsil ve terbiye görmemiş, hayatları için ciddi gayeler edinmemiş olan bu kızlar bütün eski âdetleri, genel ahlakı ve toplumsal değerleri kendilerine alay konusu olarak alır, her şeyi inkâr ederler. Şeytanî zekâlarıyla saf analarını ve babalarını parmaklarında oynatırlar. Lemiye zengin ve evli bir genç olan Behçet Hilmi ile ilişki yaşar ve ondan bir çocuğu doğar, başlarına gelen onca olaydan sonra Lemiye ve diğer iki kız arkadaşı durumlarını fark eden aileleri tarafından evlerinden atılırlar, hayatlarını sürdürebilmek için bir ev tutup o dönemki Beyoğlu sosyete mağazasında tezgahtarlık ederler, hayattaki her şeye, her toplumsal değere ve erkeklere isyan halindedirler, zaman geçtikçe Lemiye bazı şeylerin farkına varır. Önceden kendini seven ve gayri meşru çocuğuyla birlikte kendisini kabul eden fakir genç Kasım Necati ile evlenir ve baba evine özür dilemeye giderler. O dönemki toplumda yaşanan daha çok Batı hayranlığından kaynaklı bozulmanın özellikle çocuklarına gerekli ilgi ve terbiyeyi gösterememiş varlıklı ailelerin yaşadığı sorunlar ele alınmakta, dönemin İstanbul yaşantısının toplumun değişik kesimlerinden tiplemelerle canlı tasviri yapılmaktadır.

  2. Bu adamın da maşallahı var kaç yıl yaşamış böyle; benim bunları yazabilmem için en az 1000 yıl yaşamam lazım. Neyse fazla uzatmaya gerek yok teşekkürler.

  3. Ben bayıldım. 11.Sınıf öğrencisiyim ve çok güzel bilgiler buldum. Çok sağolun.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir