Edebiyat Öğretmeni

“Sel’e Kapılıp Sal’a Binmek”

“Sel’e Kapılıp Sal’a Binmek” (1)

Bir zamanların çokça tartışılan “-sal, -sel” ekleri  Türkçeyi yeniden sarıp sarmalamaya başladı.

Yugoslav oyuncuların moda olduğu bir dönemde, birçok takımda isimleri “iç”le biten futbolcular  vardı; hatta basketçiler… Çizerini hatırlayamadığım bir karikatürde işlenmişti bu konu: Bir kulüp başkanı duygusal sorunlar yaşıyor olacak ki sonu “iç”le biten bir şeyler bulup getirmesini istemiş yardımcısından. Adam bir tepsi sandviç bulup getirmiş. Başkan “Bu ne?” diye sorunca; “Piyasada sonu “iç”le biten bir tek bunu bulabildim.” diyordu yardımcısı.

Eski Türkçenin “kumsal” ve “uysal” sözcüklerinde var diye  birçok sözcüğe -sal, -sel ekledik ve son hızla eklemeye devam ediyoruz. Slav dillerindeki  “-ev, -of, -iç”  sesleriyle biten sözcükleri çağrıştıran bir Türkçeye doğru gidiyoruz.   Artık sal’lı sel’li bir dilimiz var. Bu ekleri aratmayan başka eklerimiz de oldu.

Dili bilimsel metinlerde göndergesel, sanatsal metinlerde şiirsel işlevde kullanıyoruz. Sanatı işitsel ve görsel diye ayırabiliyoruz. Parasal sorunlarımız, kişisel sorunlarımızı tetikliyor. Yasal  olmayan uygulamalardan dolayı ruhsal bunalımlar yaşıyoruz. Toplumsal dengemize bir şeyler oldu. Duygusal olmak mantıksal olmanın önüne geçti.

Öğrencilerimiz sayısal ve sözel dersler okuyorlar. Çocuklarımızın fiziksel gelişimleri için bilimsel çalışmalar yapılıyor.

Siyasal başarılar  için dinsel konuların kullanıldığını iddia edenler var. Eski varsıllar bir kenara çekildi; artık yeni varsıllarımız var. Yoksullar bunun bir alın yazısı olduğunu düşünüp kaderine boyun eğiyorlar.

Ulusal bir sorunsallıkla karşı karşıyayız. “Sel’e kapıldık, -sal’a bindik, gidiyoruz.” vesselam!..

(1) İnternet kaynaklarında bu ifadeyi Yavuz Bülent Bakiler’in meşhur ettiği yazılıdır.

Ahmet TOK, Fenerbahçe Anadolu Lisesi Öğretmeni

Exit mobile version