Milli Edebiyat Döneminde Halkın Yaşayış Tarzını ve Değerlerini Anlatan Manzumeler Manzum hikâye ya da manzume, şiirin kafiye, redif, dize ve ritim gibi yapı unsurlarını kullanarak anlatılan hikâyedir. Öyküyle tek farkı şiir biçiminde yazılmış olmasıdır. Divan geleneğindeki mesnevi türünün karşılığı olan bu türün edebiyatımızdaki en önemli temsilcilerinden biri olan Mehmet Akif, Milli Edebiyat döneminde halkın yaşayış tarzını ve değerlerini anlatan birçok manzume yazmıştır. Mehmet Akif, manzum hikâyenin edebiyatımızdaki bir diğer önemli temsilcisi olan Servetifünun şairi olan Tevfik Fikret’e göre daha sade bir dil ve konuşma dilinin kendine özgü söyleyişlerini kullanmış ve aruzu Türkçeye başarıyla uygulayarak bu türün olgun örneklerini vermiştir. Bu anlayışın temsilcisi Mehmet Akif’tir. Şair, yazdığı şiir ve manzumelerde halkın dinî ve millî değerleri, yaşama tarzı üzerinde durur. Millî Edebiyat yıllarında Mehmet Akif, daha önce Tevfik Fikret’te gördüğümüz “nazmı nesre yaklaştırma” anlayışını sürdürüp geliştirmiştir. Şiirde Tevfik Fikret’ten devraldığı “gerçekçiliği” geliştirmiş, “hayal ile alışverişi olmadığını, her ne demişse görüp de söylediğini, en beğendiği mesleğin hakikat olduğunu” bildirmiştir. Manzumelerinde halkın yaşama biçimini gerçekçi biçimde yansıtmıştır. Mehmet Akif, Halkın yaşamını yansıtmasına karşın, hece ölçüsünü değil, aruz veznini kullanmıştır. Şimdi anlat bakalım, neydi senin hastalığın? – Nezle oldun sanırım, çünkü bu kış pek salgın, – Mehmed Ağa’nın evi akmış. Onu aktarmak için Dama çıktım, soğuk aldım, oluyor on beş gün. Ne işin var kiremitlerde a sersem desene İhtiyarlık mı nedir, şaşkınım oğlum bu sene. Hadi aktarmıyayım… Kim getirir ekmeğimi? Oturup kör gibi, nâmerde el açmak iyi mi? Kim kazanmazsa bu dünyâda bir ekmek parası: Dostunun yüz karası; düşmanının maskarası! Bu dizeler Türk edebiyatında manzum hikâye türünün en başarılı örneklerini veren Mehmet Akif’in Seyfi Baba şiirinden alınmıştır. Bu dizelerde şairle Seyfi Baba’nın arasında geçen diyaloglar yer almaktadır. Şiirde gerçeklik duygusu ön plandadır. Mehmet Akif, bu şiirinde de gördüğünü, yaşadığını anlatmıştır. Mehmet Akif’in toplumu bilinçlendirme, ona mesaj verme çabası da özellikle son beyitte açıkça görülmektedir. Yukarıdaki dizelerde yalın ve anlaşılır bir dil kullanılmıştır. Şiir aruz vezni ve beyit nazım birimiyle yazılmıştır. Bülbül Bütün dünyaya küskündüm, dün akşam pek bunalmıştım Nihayet, bir zaman kırlarda gezmiş, köyde kalmıştım. Şehirden kaçmak isterken sular zaten kararmıştı, Pek ıssız bir karanlık sonradan vadiyi sarmıştı. Işık yok, yolcu yok, ses yok, bütün hilkat kesilmiş lâl… Bu istiğrakı tek bir nefha olsun etmiyor ihlâl Muhitin hâli “insaniyet”in timsalidir, sandım; Dönüp maziye tırmandım, ne hicranlar, neden andım! Eşin var, aşiyanın var, baharın var ki beklerdin; Kıyametler koparmak neydi, ey bülbül, nedir derdin? O zümrüt tahta kondun, bir semavî saltanat kurdun; Cihanın yurdu hep çiğnense, çiğnenmez senin yurdun, Bugün bir yemyeşil vadi, yarın bir kıpkızıl gülşen, Gezersin, hânmânın şen, için şen, kâinatın şen. Hazansız bir zemin isterse, şayet rûh-i ser-bâzın, Ufuklar, bu’d-i mutlaklar bütün mahkûm-i pervazın. Mehmet Akif, halkın içinden gelen bir sanatçı olarak manzumelerinde halkın duygu ve düşüncelerine tercüman olmuş, onların sıkıntılarını dile getirmiştir. Yer yer de okuyucularına öğüt veren sanatçı, didaktik yönü ağır basan eserler vermiştir. Toplumsal konulara da eğilen bu manzumeler, halka seslendiği için konuşma dilinin imkânları kullanılarak oluşturulmuştur. Mehmet Akif, açık bir anlatımla oluşturduğu manzumelerinde dönemin yaşayış tarzını yansıtmıştır.