Milli Edebiyat Döneminde Düşünce Akımları Osmanlı’nın çoğu alanda güç duruma düştüğü 19. yüzyılda devletin eski parlak devirlerine dönmesi için yapılanma çalışmaları sürerken bazı devlet adamları ve aydınlar yurt içinde ve dışında farklı arayışlara girdiler. Bunun sonucunda çeşitli düşünce akımları gelişti. Bunların başlıcaları şunlardır: Batıcılık, Osmanlıcılık, İslamcılık, Türkçülük. Batıcılık (Garpçılık): Batılı tarzda düşünme, hareket etme ve yaşamayı esas alan anlayıştır. Osmanlı aydınları Batılılaşmayı devletin sorunlarını çözmede dinamik ve etkili bir çözüm yolu olarak görür. Batı medeniyeti çizgisinde Osmanlının kendi temel dinamiklerine zarar vermeden ilerlemek amaçlanır. Meşrutiyet döneminde (1876 – 1923) Abdullah Cevdet’in başını çektiği Celal Nuri ve Süleyman Nazif gibi kişiler tarafından İçtihat dergisi başta olmak üzere çeşitli süreli yayınlarda Batıcılık anlayışının gelişmesi için gayret sarf edilir. Osmanlıcılık: Fransız Devrimi’nden sonra dünyada yayılan milliyetçilik akımı Osmanlı coğrafyasında yer alan bazı ulusların ayrı devletler kurma düşüncelerini iyice güçlendirir. Aydınlar, bunun önüne geçmek için ilk olarak II. Mahmut zamanında ırktan çok, vicdani bir milliyetçilik anlayışı ortaya koyan Fransız modeli milliyetçilikten yola çıkarak Osmanlı milleti oluşturma fikrini savunurlar. Gerek gayrimüslimleri gerekse Müslüman unsurları bir arada tutmak amacı güdülür. Bu anlayışın gelişmesi için Ali Paşa ve Fuat Paşa büyük çaba harcar. Din farkı gözetmeksizin toplumsal birliktelik düşüncesiyle ortaya atılan bu görüşün önemli temsilcileri arasında Mithat Paşa, Genç Osmanlılar, Ziya Paşa, Ali Suavi, Agâh Efendi, Namık Kemal ve Ahmet Mithat başı çekmektedir. İslamcılık: Islahat Fermanı Osmanlıcılık akımından çok İslamcılık akımının gelişmesine neden olmuştur. Gayrimüslimlere verilen ayrıcalıklar Müslüman aydınları harekete geçirmiş; İslamcılık düşüncesi ortaya konulmuştur. Avrupalıların Panislamizm dedikleri bu düşünce Genç Osmanlılardan bir grup tarafından ortaya atılır. İslamcılık, Orta Doğu, Afrika ve Balkanlardaki Müslümanların bir arada tutulması için çare olarak görülür. Sultan Abdülaziz zamanında başlayan bu akım II. Abdülhamid tarafından desteklenmiş, Cemaleddin Efgani tarafından sistemleştirilmiştir. Bu akımın temsilcileri Mısır’da Muhammed Abduh ve Abdülaziz Caviş, Balkanlar’da Filibeli Ahmet Hilmi Bey, İstanbul’da Said Halim Paşa, Mehmet Akif ve Eşref Edip’tir. Türkçülük: 1789 Fransız ihtilalı tüm dünyada olduğu gibi Osmanlı’da da milliyetçilik hareketlerini ortaya çıkarır; ancak Osmanlı devletinin ümmetçi yapısı Türkçülüğün gelişmesini zorlaştırmıştır. Kaşgarlı Mahmut’tan Âşık Paşa’ya değişik yazarlarca gündeme getirilen Türki-i Basit hareketiyle devam eden milliyetçi damar II. Meşrutiyet’ e kadar siyasi bir anlayış değil, bir kültür sanat anlayışı olarak gelişir, Ahmet Vefik Paşa’dan Süleyman Paşa’ya Ziya Paşa’dan Şemsettin Sami’ye dek gündeme getirilen Türkçenin sadeleşmesi fikri siyasi bir hedefe yönelik değildir. Türkçülüğün II. Meşrutiyet’ten sonra sosyolojik, tarihi, felsefi ve siyasi kuramını oluşturmasının mimarı Ziya Gökalp’tır. Mehmet Emin Yurdakul ve Ömer Seyfettin de Türkçülük fikrinin savunucularındandır. Türkçülük akımı da İslamcılık akımı gibi sadece Osmanlıya değil, Osmanlı dışındaki Türklere de özgü olan bir akımdır.
Bence çok yetersiz yani hiç tatmin edici değil, umarım bu yorum gerekli mercilere ulaşır da niteliği artar. Yanıtla
Biraz kısa olsa da işimi gördü. Teşekkür ederim. Genç Kalemler’i ve Beş Hececiler’i de açıklasaydınız keşke. Yanıtla