Öne Çıkanlar

Batılı anlamda öğretici metinlerle Tanzimat edebiyatında tanışan edebiyatımız bu türe ait birçok örneği Tanzimat edebiyatı döneminde vermiştir. Tanzimat edebiyatındaki öğretici metinlerde sosyal ve siyasi konular işlenirken Servetifünun Dönemi yazarları, dönemin şartlarından dolayı gezi ve hatıra gibi bireysel konularda veya edebî konularda öğretici metinler yazmışlardır. Bu dönemde öğretici metin türlerinden eleştiriye özellikle önem verilmiş ve eleştiri yoluyla sanatçılar hem kendilerine yöneltilen suçlamalara cevap vermişler hem de Servetifünun Edebiyatının tanıtılması için çalışmışlardır.

Servetifünun Edebiyatında Bireysel Konularda Yazılan Öğretici Metinler

Servetifünun nesli istibdat yılları olarak da anılan bir dönemde yetişmiş bir nesildir. Devletin iç karışıklıkları ve isyanları önlemek amacıyla 1839 yılında ilan ettiği Tanzimat Fermanı ve 1856 yılında ilan edilen Islahat Fermanı amaçlanan hedeflere ulaşmamış ve karışıklıklar devam etmiştir. Bunun neticesinde Osmanlı Devleti, dağılma sürecini engellemek amacıyla çok sıkı tedbirler almıştır. Kişisel özgürlüklerin sınırlandığı ve devletin hemen her kesimi izlemeye çalıştığı bu dönemin nesli olan Servetifünuncular kendi içlerine kapanmış ve öğretici metinlerde de bireysel konulara yönelmiştir.

Servetifünun Edebiyatında Gezi Yazısı

Gezi yazısı, bu dönemde öne çıkan bireysel öğretici metin türlerinden biridir. Bu dönemde kısıtlanan seyahat özgürlüğü her ne kadar bu türün gelişmesinde en büyük engelse de insanların uzak ülkeleri merak etmesine de yol açmıştır. Özellikle de sürgüne giden sanatçıların hem o dönemdeki yaşantılarını hem de o bölgelerin yaşamını anlattıkları bu metinler bu türün gelişmesinde önemli bir rol oynamıştır. Gezi yazılarında ya merak edilen ve örnek alınmak istenen Batı ülkelerinin şehirleri ya da her zaman insanlarda merak uyandıran doğu ülkeleri mekân olarak anlatılmıştır. Bireysel öğretici metinlerde dil şiir ve romandan farklı olarak daha sade ve konuşma diline yakındır. Ancak özellikle bu dönemin önemli gezi yazarı ve şairi olan Cenap Şahabettin eserlerinde sanatsal betimlemelere sık sık başvurarak edebî bir üslup kullanmıştır. Bu dönemde gezi türündeki önemli eserler Ahmet İhsan Tokgöz’ün “Avrupa’da Ne Gördüm”; Cenap Şahabettin’in “Hac Yolunda”, “Avrupa Mektupları”, “Suriye Mektupları” ve Afak-ı lrak”tır.

Servetifünun Edebiyatında gezi türünün bir diğer önemli ismi olan Cenap Şahabettin ise ilk önce Servet-i Fünun dergisinde parça parça yayımlanan daha sonra da kitap halinde basılan Hac Yolunda adlı eseriyle bu türe ait ilk örneğini vermiştir. Yazar, görevli olarak gittiği Hicaz ve Mısır yolculuğundaki gözlemlerini bu eserinde anlatır. Cenap Şahabettin’in bir diğer önemli gezi eseri ise Avrupa Mektupları’dır. Bu eserde ise 1917 – 1918 yılları arasında Tasvir-i Efkâr gazetesi için yaptığı Avrupa gezisine ait gözlemleri vardır. Bu eserinde sanatçı Batı ile Osmanlı’yı karşılaştırmış ve o dönemin çözülemeyen problemlerine ait saptamalarda bulunmuştur. Sanatçı, Afak-ı Irak’ta ise Suriye ve Irak izlenimlerini, yaklaşık iki yıl süren bir geziyi, 13 bölümden oluşan bir gezi yazısıyla anlatır. Bunlar yine Tasvir-i Efkâr’da yayımlanır. Benzer bir şekilde oluşturduğu Suriye Mektupları ise 10 mektuptan oluşmuştur.

Servetifünun Edebiyatında Hatıra (Anı)

Servetifünun sanatçılarının yöneldiği bir diğer tür ise hatıradır. Her yönüyle kendilerine Batı edebiyatını örnek alan Servetifünun Edebiyatı sanatçıları o döneme kadar edebî bir değeri olmayan hatıraya önem vermişler ve bu konuda başarılı örnekler ortaya koymuşlardır. Sanatçılar sosyal ve siyasî konulara uzak kalsalar da hatıralarında yaşadıkları dönemi her yönüyle yansıtmışlardır. Hatıralarda gezi yazısında olduğu gibi sade ve konuşma diline yakın bir anlatımı yakalamış olan Servetifünun sanatçıları, bu türde başarılı örnekler vererek bu türün edebiyatımıza yerleşmesini sağlamışlardır. Bu dönemde önemli anı yazarları arasında Halit Ziya Uşaklıgil, Ahmet İhsan Tokgöz, Mehmet Rauf ve Hüseyin Cahit Yalçın vardır.

Hatıra türünün en verimli sanatçısı şüphesiz Halit Ziya Uşaklıgil’dir. Sanatçı, “Kırk Yıl” adını verdiği eserinde ömrünün kırk yılını kapsayan dönemde yaşadığı siyasi ve edebî hatıralarını anlatmıştır. Bir diğer eseri olan “Saray ve Ötesi”nde saraydaki görevi sırasında tanık olduğu olayları anlatır. Servet-i Fünun dergisinin sahibi olan Ahmet İhsan Tokgöz 1888 ile 1914 yılları arasında yaşadıklarını “Matbuat Hatıraları” adıyla yayımlamıştır. Servetifünun Edebiyatının önemli roman yazarlarından biri olan Mehmet Rauf ise hatıralarını “Edebî Hatıralar” adlı eserde toplamıştır. Eser, sanatçının farklı yerlerde yayımladığı hatıralarının toplanmasıyla oluşmuştur. Servetifünun Edebiyatının önemli eleştiri yazarlarından biri olan Hüseyin Cahit Yalçın ise “Siyasal Anılar” ve “Edebiyat Anıları” olmak üzere iki ayrı kitapta anılarını toplamıştır.

Servetifünun Edebiyatında Edebî Tartışmalarla İlgili Öğretici Metinler

Servetifünun Edebiyatında edebî konularda yazılan öğretici metinler eleştiri türünün etrafında gelişmiştir. Eleştiri, bir insanı, bir eseri, bir konuyu doğru ve yanlış yanlarını bulup göstermek amacıyla inceleme anlamına gelir. Eleştirinin edebiyattaki kullanım amacı eseri her yönüyle değerlendirerek onun anlaşılmasını sağlamaktır. Tanzimat sanatçıları Divan edebiyatına aralıksız saldırıp Batılı bir edebiyat için yer açmayı amaçlamışlardır. Açtıkları alana ise Batı edebiyatının başlıca türlerini getirmiş, Fransız klasik ve romantik akımların başlıca yazar ve şairlerini okuyucuyla tanıştırmışlardır. Servetifünun sanatçılarının böyle bir amacı yoktur. Artık Batılı edebiyat ülkede kabul edilmiş ve bu edebiyata ait edebî türler kabullenilmiştir.

Onlar Tanzimat’la başlayan ve o döneme kadar devam eden Türk edebiyatının Batılılaşması konusunda o zamana kadar yapılan çalışmaları çok daha yoğun bir şekilde sürdürerek kesin sonuca hızla ulaşmışlardır. Bu dönemde artık iyice zayıflayan Divan edebiyatını kötülemenin gereği kalmamıştır. Bunun için Servetifünun Edebiyatı sanatçıları, edebî tenkidi kullanarak ya edebî görüşlerini geniş kitlelere yaymaya çalışmışlar ya da kendilerine yöneltilen eleştirilere cevap vermişlerdir.

Servetifünun edebiyatının esaslarını açıklayan yazıların en önemlileri arasında Hüseyin Cahit’in “Edebiyat-ı Cedide’nin Menşei ve Esasları”, Ali Ekrem’in “Şiirimiz”, Tevfik Fikret’in dönemin dil anlayışını incelediği “Lisan-ı Şiir”, Cenap Şahabettin’in “Felsefe-i Evzan” adlı metinleridir. Bu yazıların hepsi Servet-i Fünun dergisinde yayımlanmıştır. Servetifünun Dönemindeki Doğu – Batı mücadeleleri sırasında Divan edebiyatı taraftarlarının polemiğe (kalem kavgası) kaçmaları karşısında Servetifünun sanatçıları mecbur kalmadıkça polemiklere girmemiştir. Elbette ki bunun en önemli nedeni bu dönem sanatçılarının asıl amaçlarının objektif bir tenkit (eleştiri) oluşturmak istemeleridir.

Eleştiri edebiyatımıza bir tür olarak Servetifünun Edebiyatı’nda yerleşir. Bunu gerçekleştirebilmek için de Batılı tenkitçileri yakından izleyerek Batı’nın tenkit metotlarını ve yazarların kullandığı üslup özelliklerini görmüşlerdir. Kendilerine Batı’da olduğu gibi bir edebiyat görüşü oluşturarak eserleri o ölçülere göre değerlendirmişlerdir.

Tanzimat edebiyatının, eserleri içerik yönünden eleştiren ya da sadece eserlerin Batılı olmasıyla ilgilenen eleştirisi karşısında bu bakış açısı, şüphesiz büyük bir yenilikti. Bu bakış açısı ve ufuk farkının en önemli nedeni ise onların edebî kültürlerindeki farklılıktı. Servetifünun sanatçıları Tanzimat edebiyatçılarından farklı olarak Batılı bir eğitim almış ve Batı edebiyatını yakından inceleme fırsatı bulmuşlardır.

Servetifünun Edebiyatına getirilen eleştirilerin başında kullandıkları ağır ve süslü dil gelmektedir. Bu dönem sanatçıları sembolist akımın da etkisiyle ses değeri olan kelimeler kullanmayı amaçlamışlar ve sözlüklerden kullanılmayan birçok kelimeyi bulup çıkartarak eserlerinde kullanmışlardır. Sanatçıların Arapça ve Farsçayı Türkçenin kaynağı olarak görüp buradan kelimeler almaları ağır ve anlaşılması güç bir dil ortaya çıkarmıştır. Bunda elbette ki Tanzimat edebiyatından farklı olarak Servetifünun sanatçılarının halka seslenmek yerine yüksek zümreye seslemeyi amaçlamalarının da etkisi vardır.

Bunun sonucu olarak da Servetifünun Edebiyatı bir “salon edebiyatı” olmuştur. Bu durumu Tanzimat sanatçılarından Ahmet Mithat Efendi ağır bir şekilde eleştirmiş ve Servetifünun sanatçılarına “Dekadanlar” lakabını takarak onlara ağır suçlamalar yöneltmiştir. Ahmet Mithat’in dönem sanatçılarına özellikle dil anlayışları bakımından getirdiği eleştirilere, Hüseyin Cahit cevap vermiştir. Bu dönem öğretici metinlerinin bir kısmı edebî topluluğun kendilerine yöneltilen eleştirileri cevaplaması şeklinde oluşmuştur.

Dekadanlık

Dekadan, (décadent) “düşkünleşmiş” anlamına gelen Fransızca bir kelimedir. 19. yüzyıl sonlarında Fransa ‘da natüralistlere karşı ortaya çıkan sembolizm akımına öncülük eden sanatçılara, edebiyatı soysuzlaştırdıkları ima edilerek verilen isimdir. Akım o zamana kadar gelen edebiyat geleneklerini yıkma yoluna giderek, toplumsal ve sanatsal düzenin dışına çıkmayı planlamıştır. İmgeye karşı aşırı neredeyse hastalık derecesinde duyarlılığa sahip dekadanlar, daha önce görülmemiş imgeler yaratarak bu imgeleri karşılayacak sözcükler oluşturmuşlardır.

Servet-i Fünun döneminde öğretici metinlerin genel özellikleri şunlardır:

  • Bu dönemde Tanzimat dönemindeki öğretici metinler gibi sosyal, siyasi konular değil; bireysel ve edebi konular işlenmiştir.
  • Servet-i Fünun dönemi öğretici metinleri gezi yazısı, eleştiri ve anı türünde yoğunlaşmıştır.
  • Servet-i Fünun döneminde eleştiri türündeki yazılar çoğun­lukla Servet-i Fünun’a dönük eleştirileri (anlaşılmazlık, Batı taklitçiliği vb.) yanıtlama ve topluluğun edebiyat anlayışını ortaya koyma amacı taşır.
  • Ahmet Şuayp, Servet-i Fünun döneminde eleştiri türündeki yazılarıyla tanınır.