Öne Çıkanlar

Orhan Pamuk

1952 yılında İstanbul’da doğan Orhan Pamuk, İstanbul’un zengin semti Nişantaşı’nda büyüyüp yetişmiştir. Çocukluk yıllarını 22 yaşına kadar resim yaparak ve ressam olacağını düşleyerek geçirmiştir. Liseyi Amerikan lisesi olan Robert Koleji’nde okumuş, daha sonra İstanbul Teknik Üniversitesi’nde mimarlık okumaya başlamış ancak üç yıl mimarlık okuduktan sonra mimar ve ressam olmayacağına karar verip bırakmıştır. İstanbul Üniversitesinde gazetecilik de okuyan Pamuk bu işi de hiç yapmamış, romancı olmaya karar vererek sadece bu alana yönelmiştir. Bu süreçten sonra kendini evine kapatmış ve uzun yıllar romanlar yazmış olan yazar 30 yıl boyunca yazmış ve yazarlıktan başka hiçbir işle uğraşmamıştır. Yazdığı romanlarla yurtiçinden ve yurtdışından birçok ödül alan Orhan Pamuk, dünyanın en prestijli edebiyat ödülü olan “Nobel Edebiyat Ödülü”nü alan ilk yazarımızdır. Halen yurt dışında üniversitelerde ders veren Pamuk, roman çalışmalarına aralıksız devam etmektedir.

Edebi Kişiliği:

  • Nobel Edebiyat Ödülü’nü alan ilk ve tek Türk yazar olma unvanını taşımaktadır.
  • Orhan Pamuk çok okuyan, çok araştıran ve romanlarını acele etmeden titizlikle kaleme alan bir sanatçıdır.
  • Başka bir türe yönelmemiş olan sanatçının adı “roman” türü ile özdeşleşmiştir.
  • Romanlarında kurguladığı zaman eskiye dönüşlerle veya geleceğe gidişlerle şekillenebilmektedir. İç konuşmalara çokça yer veren yazar tarih, felsefe, gazete, şiir gibi değişik metinlerden de çokça alıntı yapmıştır.
  • Batı taklitçisi olmamak için Türk kültürüne yönelmiş, eserlerinde kültür ve inançlarımızdan, eski kitaplardan motiflere yer vermiştir.
  • Çok okumasından ve araştırmasından dolayı eserlerinde ansiklopedi ağırlığı vardır. Tanzimat’ın teknik hataları arasında gösterilen “bilgi verme” Orhan Pamuk romanlarında kendini göstermektedir.
  • Orhan Pamuk sığ ve basit cümleden kurtulmak için uzun cümleleri çok kullanmıştır.
  • Yapıtlarının en önemli yönü kurgulamadaki başarısıdır. Ancak kullandığı dil özentisiz ve dağınıktır.
  • Orhan Pamuk 1990’lardan itibaren politik düşüncelerinden dolayı eleştirilmiş ve hakkında davalar açılmıştır.
  • Yazar Cevdet Bey ve Oğulları’nda bir aileyi üç nesil boyunca ve 1900’le 1970 arası yakın tarihimizin dalgalanışları ile ele almıştır. Sessiz Ev’de ise bir babaanneyle torunlarını anlatmış, kahramanlarının farklı dünyalarına değinmiştir. Beyaz Kale ise komedi türüne yakın, fantezilerle dolu bir romandır. Eserde bir Venedikli ile Doğulu bir Hoca’nın benzerliği ve kimlik değiştirmeleri işlenmiştir. Kara Kitap ise Şeyh Galip’in Hüsn ü Aşk adlı eserinin günümüze uyarlanmış halidir. Çok ses getirmiş ve tartışılmış bir romandır.

Kısaca özetleyecek olursak;

  • Romanlarında anlatım teknikleri ve postmodern yaklaşımlarıyla dikkat çeker.
  • Romanlarında Doğu-Batı sorununu felsefi ve kültürel açıdan ele almıştır.
  • 2006 yılında Nobel Edebiyat Ödülü’nü almıştır. Bu ödülü alan ilk Türk vatandaşıdır.
  • Daha çok aydın kesimi anlatan, zor anlaşılan romanlar ortaya koymuştur.
  • “Cevdet Bey ve Oğulları” (İlk adı Karanlık ve Işık’tır) romanında II. Abdülhamit döneminden 12 Mart’a kadar geçen zaman diliminde bir ailenin yaşamı anlatılır.
  • “Yeni Hayat” romanında baş kişinin okuduğu bir kitabın etkisine kapılarak daha önceki değerlerinden uzaklaşması, çevreye karşı duyarsızlaşması ve yolculuğa çıkmasını konu alır. Postmodern bir roman olan “Yeni Hayat” alışılmış roman anlayışının biçim ve pratiklerinden ilk kopuşu ifade eder.
  • “Kara Kitap” adlı romanı simgesel değerlerle yüklü bir romandır.
  • “Beyaz Kale” tarihsel roman özellikleri taşır.

Eserleri:

  • Roman: Cevdet Bey ve Oğulları, Sessiz Ev, Beyaz Kale, Kara Kitap, Benim Adım Kırmızı, Kar, Masumiyet Müzesi
  • Anı: İstanbul
  • Senaryo: Öteki Renkler

Benim Adım Kırmızı: Orhan Pamuk’un ‘en renkli ve en iyimser romanım’, dediği ‘Benim Adım Kırmızı’,1591 yılında İstanbul’da karlı dokuz kış gününde geçiyor. İki küçük oğlu birbirleriyle sürekli çatışan güzel Şeküre, dört yıldır savaştan dönmeyen kocasının yerine kendine yeni bir koca, sevgili aramaya başlayınca, o sırada babasının tek tek eve çağırdığı saray nakkaşlarını saklandığı yerden seyreder. Eve gelen usta nakkaşlar, babasının denetimi altında Osmanlı Padişahı’nın gizlice yaptırttığı bir kitap için Frenk etkisi taşıyan tehlikeli resimler yapmaktadırlar. Aralarından biri öldürülünce, Şeküre’ye âşık, teyzesinin oğlu Kara devreye girer. İstanbul’da bir vaizin etrafında toplanmış, tekkelere karşı bir çevrenin baskıları, pahalılık ve korku hüküm sürerken, geceleri bir kahvede toplanan nakkaşlar ve hattatlar sivri dilli bir meddahın anlattığı hikâyelerle eğlenirler. Herkesin kendi sesiyle konuştuğu, ölülerin, eşyaların dillendiği, ölüm, sanat, aşk, evlilik ve mutluluk üzerine bu kitap, aynı zamanda eski resim sanatının unutulmuş güzelliklerine bir ağıt.