Öne Çıkanlar

İlk kez Genceli Nizamî tarafından mesnevi biçiminde Farsça olarak işlenen bu konu, Arapların sözlü geleneğinde yaşayan bir halk hikâyesinden uyarlanmıştır. Nizamî’nin ese­ri Fars ve Türk edebiyatında son derece etkili olmuştur.

XVI. yüzyılın bilinen ilk Leyla vü Mecnun mesnevisi Sinan Behiştî tarafından 1506 yı­lında yazılmıştır. Aynı konuyu işleyen Kadimî, Celilî, Sevdayî, Larendeli Hamdî, Celalza- de Salih ve Halife’nin mesnevileri de günümüze ulaşmıştır. Ahmed-i Rıdvan’ın Leyla vü Mecnun mesnevisi ise eksiktir.

Azeri sahasında da bu konuyu Fuzulî ve Hakirî işlemiştir. Fakat Fuzulî, o kadar güzel işle­miştir ki Leyla ile Mecnun denildiğinde ilk akla gelen odur. Fuzulî, bu aşk hikâyesini tasavvu­fi bir niteliğe büründürmüştür. Fuzulî’nin “mef’ulü mefa’ilün fe’ulün” kalıbıyla yazdığı bu eser, 3098 beyitlidir. Başında bir dibace (önsöz) bulunmaktadır. Konunun özeti şöyledir:

Bağdat çevresinde önemli bir Arap kabilesinin oğlu olarak dünyaya gelen Kays ile Leyla aynı okula giderler. Okul sıralarında Kays ile Leyla arasında gönül ilişkisi baş­lar ve zamanla aşka dönüşür. Ancak bu ilişkiyi öğrenen ailesi Leyla’yı okuldan alır. Sevgilisinin uzaklaştığını gören Kays da okuldan ayrılır. Kays’ın aşkı halk arasına ya­yılır ve perişan halinden hareketle “Mecnun” diye nitelendirilir. Halktan uzaklaşarak bir çöle çekilen Mecnun’u, babası sevdiğine kavuşturma vaadiyle eve dönmeye ikna eder. Ancak Leyla’nın babasının bu kavuşmaya engel olması üzerine tekrar çöle gi­der. Baba, oğlunu Kâbe’ye götürür ama burada da Mecnun’un derdine derman bu­lunamaz. Nevfel isimli bir kabile reisi Mecnun’un hikâyesini öğrenir ve onu Leyla’ya kavuşturma sözü verir. Bu kavuşmaya engel olan Leyla’nın kabilesiyle olan ikinci sa­vaş girişiminde başarıya ulaşsa da Mecnun’un garip hallerini görüp Leyla’yı ona ver­mekten vazgeçer. Bu sırada babası Leyla’yı, ününü duyup ona âşık olan İbni Selam’la evlendirir. Ancak Leyla, kendini öldürme tehdidiyle onu kendinden uzak tutar. Mec­nun bu evliliği öğrenir ve perişanlığı daha da artar. Oğullarını perişan halde gören Mecnun’un annesi ve babası ölür ama Mecnun’un perişanlığı bitmez, aksine günden güne artar. Bu şekilde otuz yıl geçer. Leyla’dan aşkına karşılık bulamayan İbni Selam ölür. Bu haberi duyan Mecnun, Leyla’nın davetiyle evine gider. Nihayet kavuşan iki âşık yine de uzun süre birlikte olamazlar. Bir süre devam eden ilahî nitelikteki sohbe­tin ardından Mecnun, içinden gelen bir hisle bu dünyada Leyla’dan ayrılma vaktinin geldiğini hissederek çöle gider. Bir süre sonra rüyasında Mecnun’un öldüğünü gören Leyla hastalanır ve ölür. Leyla’nın ölümünü duyan Mecnun, onun mezarına sarılır ve bu şekilde ruhunu teslim eder. Mecnun’un yakınları onu, yaşamında kavuşamadığı Leyla’nın mezarına defnederler.