Öne Çıkanlar

1923 yılının 29 Ekim günüydü. Güneş daha başka parlıyor, rüzgâr başka türlü esiyordu. Toprakta bir bereket, havada bir canlılık vardı. Çünkü bugün cumhuriyet ilan edilmişti.

1911 Trablusgarp Savaşı’ndan başlayarak Balkan Savaşları, Birinci Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı olmak üzere, on bir uzun yıl boyunca Türk milleti aralıksız savaştı. Birinci Dünya Savaşı’ndan yenik çıkan Osmanlı Devleti, işgal edildi. 19 Mayıs 1919’da Büyük Kurtarıcı Gazi Mustafa Kemal’in Samsun’a çıkmasıyla Kurtuluş Savaşı başladı. Türk milleti nihayet, 30 Ağustos 1922’de Büyük Taarruz’u gerçekleştirip zaferini ilan ettikten sonra, düşmanlar “geldikleri gibi gittiler.” Düşman çizmeleri memleket toprağını tamamen terk ettikten sonra, artık yeni bir savaş başlıyordu. Topun, tüfengin savaşı değildi bu. Yanmış, yıkılmış bir memleket mamur edilecek; yoksul, tükenmiş bir halk ayağa kaldırılacaktı.

Gazi Paşa’nın ifadesiyle “kısa zamanda çok ve büyük işler başarıldı”. Her alanda bir millî kalkınma hamlesiyle Türk’ün denizlerinde Türk hâkimiyeti başladı. Türk’ün mavi göğünde Türk uçakları kanat çırptı, Türk’ün yağız yerinde Türk demir yolları doğuyla batıyı birleştirdi. Memleketin dört bir yanından Yörük çadırları gibi, fabrika bacaları yükseldi.

Okuma ve yazma seferberliği başlatıldı. Millet Mektepleri, yurdun en ücra köy ve kasabasına ulaştı. Böylece aydınlığın temsilcileri, karanlığın bekçilerine karşı bir zafer daha kazandı.

Yeni Türkiye, Türkiye Cumhuriyeti Devleti adıyla ve Türk milleti olarak varlığını, cesaretini, “çalışkanlığını, zekiliğini”, çağdaş ve medeni vasfını dünyaya kabul ettirdi.

Sözlükler cumhuriyeti şu yolda tanımlar: Cumhuriyet, egemenliğin; yani, devlet yönetiminin, bir kişi veya zümreye değil, halka ait olmasıdır. Bence bu tanım eksiktir. Cumhuriyet, kula kul olmak değil; devlete vatandaş olmaktır. Cumhuriyet, fabrikada dönen çark; tarlada işleyen traktördür. Sandıkta oy, düşüncede çeşitlilik, toplumda eşitliktir. Din ve vicdan hürriyetidir. Akıldır, bilimdir, sanattır. Bağlamada “bam teli”, kemanda “can direği”dir.

Cumhuriyet, Akçaşarlı Ali ile Keklicekli Ayşe’nin aynı sınıfta eğitim görmesi; herkesin bir makama liyakatle ermesidir. Güçlü ile güçsüzün adilce duruşması, bir köy çocuğunun bu kürsüden konuşmasıdır.

Bu duygu ve düşüncelerle, ilanının doksan sekizinci yılında Cumhuriyet Bayramı’nızı kutluyor; cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e, silah ve fikir arkadaşlarına, şehitlerimize, gazilerimize ve tüm adsız kahramanlarımıza cumhuriyetin yetiştirdiği bir öğretmen olarak şükranlarımı sunuyorum.

29 Ekim Cumhuriyet Bayramı Konuşma Metni İndir! (Bilgehan AYATA)