Öne Çıkanlar

Konuşulan dilleri yazmakta kullanılan her türlü harf dizisine “alfabe” denir. Henüz yazının bulunmadığı çağlarda insanlar, hatırlanması gereken olayları ya da ilgilendikleri haberleri uzak yerlere ulaştırmak amacıyla ağızlarından çıkan sözleri birer şekille belirterek yazı yazmaya başladılar.

Bugün, büyük A harfi çizen kimse, gerçekte bir öküz başı çizdiğini aklına getirir mi? Veya bir M harfinin denizin dalgalarını belirttiğini düşünür mü? Oysa, harflerimizin her biri başlangıçta bir nesnenin resmiydi. Sonradan bu resimlerin biçimi bozuldu ve tanınmaz hale geldi.

En eski yazı sistemlerinde sadece somut nesneleri belirten resimler vardı: öküz, güneş veya su yazmak için, bir öküz başı, bir güneş, birkaç deniz dalgası çiziliyordu. Böyle sistemler, Mısırlılarda, Hititlerde, Amerika yerlilerinde çok yaygındı. Bugün de Çin yazısı kısmen bu ilkeye dayanmaktadır.

Alfabenin ilk kez İ.Ö. 2000 yıllarında Sina Yarımadası’nda ortaya çıktığı sanılmaktadır. Sina alfabesi daha sonraları Fenike alfabesinin temelini oluşturdu. Sina alfabesinin kuzey kolunda Fenike alfabesinden başka, bugünkü Arap alfabesinin atası olan Arami alfabesi de gelişti. Fenike alfabesi, Yunan, İbrani ve Lâtin alfabelerinin doğmasına yol açtı. Arami alfabesinden ise Arap, Pehlevi, Avesta, Uygur gibi alfabeler türedi. Alfabelerin, hiyerogliften mi, yoksa geometrik şekillerden mi türediği konusunda dil bilginlerinin çeşitli varsayımları hâlâ tartışılmaktadır.

Eşyanın somut olarak belirlenmesine dayanan bir yazı sistemi kuşkusuz çok karmaşıktı, kaç sözcük varsa o kadar, yani binlerce resim gerektiriyordu. Bunun için M.Ö. II. bin yılda “Fenikeliler çok daha basit bir sistem düşündüler. Akdeniz kıyısında bugünkü Lübnan’ın bulunduğu bölgeye yerleşmiş olan Fenikeliler, özellikle ticaretle uğraşırlardı ve onlara, kolay, çabuk ve sayıca az işaretten oluşmuş bir yazı sistemi gerekiyordu. Böylece nesneleri değil de “ses”leri yazabilmeyi düşündüler. İbranîceye çok benzeyen dillerinde birbirinden ayrı 22 ses olduğunu göz önünde bulundurarak 22 işaret tasarladılar; bunların hepsi sessiz harflerdi. Sesli harfleri yazmak düşüncesi daha sonraları gelişti.

Alfabeyi bulanlar, sözgelimi [b] sesini belirlemek için, dillerinin sözcükleri arasından bu sesle başlayan ve pek çok kullanılan bir kelimeyi seçtiler: ev anlamına gelen bet. Ve bu sesi pek sadeleştirilmiş bir ev resmiyle belirlediler. Bunun gibi [d] için de bir kapı resmi seçildi, çünkü onlar kapıya dalet diyorlardı. Su’ya mem dedikleri için denizin dalgalarıyla [m]’yi oluşturdular. Bir baş (res) resmi, [r] sesini belirtiyordu. Sesli harfler yazılmadığından, bir sözcüğün başında sesli harf bulunduğunu belirtmek için özel bir sessiz harf kullanılıyordu; bu da bir öküz başı resmiydi: alef.

Bu dâhice buluş yüzyıllar boyu Yakındoğu’nun çeşitli kavimlerince kullanıldı. Sonra Eski Yunanlılar harflerin çizimini ve adını biraz değiştirdiler: alef’ten alfa, bet’ten beta, daîet’ten delta çıktı (alfabe adı, ilk iki harf olan alfa-beta’dan gelir). Ek harfler, özellikle sesli harfler de geliştirdiler.

Romalıların pek az değiştirdiği bu alfabe, Latince aracılığıyla giderek batının büyük kesimine, daha sonra da dünyaya yayıldı. X. yüzyılda, iki misyoner, Kiril ve Metodiy kardeşler, Yunan sisteminden hareketle İslav dillerini yazmada kullanılacak bir alfabe ortaya koydular: Ruslar, Ukraynalılar, Bulgarlar, Sırplar bugün, bu Kiril alfabesini kullanırlar.

Günümüzde çeşitli ulusların kullandığı İbranî ve Arap alfabeleri de Fenike alfabesinden başlayarak oluşmuştur.

Lâtin alfabesi günümüzde dünyanın birçok ülkesinde benimsenmiş, küçük değişikliklerle pek çok dilin ulusal alfabesi olmuştur. Arami alfabesini değişikliğe uğratan Nebatiler, Arap alfabesinin doğmasını sağladılar, 6 yeni harf ekleyerek günümüzde kullanılan Arap alfabesini yarattılar. Müslümanlığın yayılması ile Arap alfabesi, Arapça konuşmayan ulusların da benimsediği bir alfabe oldu.

Cumhuriyet döneminde Lâtin alfabesinin kabulüne kadar Türkler bin yıla yakın Arap alfabesiyle yazdılar. Göktürklerin kullandığı Göktürk alfabesi kimi bilginlerce Arami alfabesinden türemiş olarak gösterilmekte, kimi bilginler de bunun Orta Asya’ya özgü bir alfabe olduğunu savunmaktadır.

Körlerin okumasını sağlamak üzere, çeşitli noktaların harfleri belirtmek amacıyla farklı dizilişlerinden oluşan Braille alfabesi ile telgrafla haberleşmeyi sağlayan çizgi ve noktalardan oluşan Mors alfabesi özel alfabelerden sayılmaktadır.