Öne Çıkanlar

24 KASIM ÖĞRETMENLER GÜNÜ TİYATROSU (Kısa Oyun)

 

SON GÜN

(Fonda Evgeny Grinko’dan “Field” çalmaktadır. Kadın elinde kravatla sahnede belirir ve seslenerek içeri girer. Sahne bir evin salonudur.)

KADIN: Haydi Bey, nerede kaldın?

ÖĞRETMEN BEY: (Adam içeri girer.) Geldim, geldim… Kravatımı bulamıyorum.

KADIN: Burada, burada… En sevdiğin kravatını takmak isteyeceğini tahmin edip hazırlamıştım zaten.

ÖĞRETMEN BEY: Sağol. Nasıl olmuşum, bu takım elbiseyi giydim ama… Sen ne dersin?

KADIN: Kravatı tak, bir de öyle bakalım.

(Öğretmen kravatı takarken eşi de omzundaki tozları silkeler, potlukları düzeltir, yanında bekler.)

ÖĞRETMEN BEY: Bugünleri de görmek varmış hanım. Emekli olmak da varmış…

KADIN: Allah nasip etti de gördün çok şükür. Emekliliği göremeden ölenler de var. Bak Nihat Beye, ansızın ayrılıverdi aramızdan.

ÖĞRETMEN BEY: Öyle tabii… Allah rahmet eylesin.

KADIN: E sevinmen gereken yerde üzülüyorsun. Sen de!…

ÖĞRETMEN BEY: Tuhaf… Göreve ilk başladığım zamanlarda, daha henüz genç bir stajyerken, bunca sene nasıl geçer, diye düşünürdüm. Seneler gözümde büyürdü; emeklilik, umutla beklenen ama hiç gelmeyecek gibi bir gemi gibiydi benim için.

KADIN: Biliyorum, evlendiğimizden beri söylersin bunu… Senin şu meşhur “emeklilik hayallerin”… E o gün geldi işte!…

ÖĞRETMEN BEY: Geldi, hem de ne çabuk!… Günler geçip gidiyormuş, o gemi gerçekten geliyormuş.

KADIN: Hadi üzülme artık, hem senin yerine göreve başlayacak nice genç öğretmenler var, senin bıraktığın yerden onlar devam edecekler. Onları düşün…

ÖĞRETMEN BEY: Haklısın hanım. Ama kolay değilmiş. İnsan o hengamenin içindeyken bir an önce bitsin, ebedi tatil demek olan emeklilik gelsin istiyormuş ama… İş ciddiye binince zormuş.

KADIN: Nesi zor bunun? Farz et ki yaz tatiline giriyorsun ama uzun bir yaz tatili… Artık hep tatil senin için.

ÖĞRETMEN BEY: Arkadaşlardan, okul ortamından, hele ki öğrencilerimden ayrılmak zor geliyor. Öğretmenler odası sohbetlerine katılamayacağım artık. 10 dakikalık o doyumsuz muhabbetler olmayacak gayrı.

KADIN: Ben seninle sohbet ederim bey, üstelik kahveler de benden…

ÖĞRETMEN BEY: (Gülümser, hüzünlü bir gülümseme, başı öne düşer.) Öğrencilerim de olmayacak artık. O sevinç çığlıklarını duyamayacağım, soru sorduğumda heyecanla kalkan o parmakları göremeyeceğim; zil çaldığında koşan çocukların alnındaki teri silemeyeceğim, deli gibi atan kalplerine dokunamayacağım.

KADIN: E öyle. Torun peşinde koşarsın artık, e malum büyük gelinin doğumuna az kaldı.

ÖĞRETMEN BEY: Haklısın. Bir de o var tabii… Ama yine de kolay değil. Bir devre önce mezun ettiğim öğrenciler sınava girecek, aklım onlarda hanım. Nasıl hazırlandılar ki? İyi bir okulu kazanabilecekler mi acaba?…

KADIN: Ben torun geliyor diyorum, sen hâlâ mezunlar diyorsun! Bırak artık başkaları ilgilensin bey! Son zil çalıyor bugün senin için, hem senin için hem de benim için… Zil çalacak, ziller çalacak… Onlar sınıflarına gidecek uça ese… Sen?… Sen, bana döneceksin.

ÖĞRETMEN BEY: (Hafifçe başını sallayarak eşini onaylar.)

KADIN: Hadi gel, sofra hazır.

ÖĞRETMEN BEY: Canım istemiyor, iştahım yok. Gideyim ben, gecikmeyeyim. (Kendine şöyle bir bakar.) Hazır mıyım?

KADIN: Hazırsın ya, hazırsın elbet. Kırk yıldır hep hazırdın, bugün de hazırsın. Hadi git, vedalaş öğrencilerinle, yavrularınla… Hadi git, helalleş arkadaşlarınla, dostlarınla…

ÖĞRETMEN BEY: Hoşça kal hanım. Ben artık gideyim. Bu son veda, bu veda son görevim. Yüreğimin yarısını sınıfta bırakıp da gelirim. Yerimiz boş kalmayacak, eminim. Bekle beni hanım, bayrağı devreder, dönerim.

(Sahne kararır. Fonda Levent Yüksel’in “Bu Gece Son” şarkısının “Mutlu ol iyi bak kendine, ne olur gözüm arkada kalmasın, uzun uzun seneler var önünde…” nakaratı çalar.)

 

-İlk Bölüm Sonu-

 

ANLATICI: Bir zaman sonra bir başka ev… Çok farklı bir heyecan, telaşlı bir sabah, bambaşka duygular…

 

İLK GÜN

(Fonda “Çalıkuşu” dizisinin jenerik müziği çalmaktadır. Genç bir kadın öğretmen antrede ayna karşısında hazırlanmaktadır. Saçını tarar, elbisesine çeki düzen verir, çantasını hazırlar. İçeri annesi girer.)

ANNE: Hazırlandın mı kızım?

GENÇ ÖĞRETMEN: Evet anne, hazırlandım hazırlanmasına ama… Gerçekten hazır mıyım, bilmiyorum.

ANNE: Ne demek hazır mıyım, bilmiyorum. Hazırsın işte kızım. Giyinmişsin, saçını toplamışsın, e çantan da hazır… Daha ne?

GENÇ ÖĞRETMEN: Bilmiyorum anne, bilmiyorum.

ANNE: Neyi bilmiyorsun yavrum? Seni bu kadar endişelendiren nedir?

GENÇ ÖĞRETMEN: Gerçekten hazır mıyım, bilmiyorum. Yani öğrencilerim beni nasıl karşılayacak, sorularına cevap verebilecek miyim, dahası… İyi bir öğretmen olabilecek miyim, bilmiyorum.

ANNE: A benim kuzum, bu ilk gün heyecanı. Çok normal. Hem sen staj yapmadın mı kızım, o zaman da derse girdin ya?…

GENÇ ÖĞRETMEN: O farklı, bu farklı anne. O zaman sadece stajyerdim, yardımcıydım yani… Ama şimdi… Şimdi kendi sınıfım olacak, tüm sorumluluk bende… Üstelik Müdür Bey 1. Sınıflarda görevlendirdi beni, sana güveniyorum, dedi. Başarabilecek miyim anne?

ANNE: Tabii ki başaracaksın kızım. Yıllarca bunun eğitimini aldın, sınavlara girdin, staj yaptın… Elbet başaracaksın. Sana güveniyorum. Sen de kendine güven.

GENÇ ÖĞRETMEN: İnşallah anne, inşallah… Benim için dua et.

ANNE: Dualarım hep seninle kızım. (Saate bakar.) Ama acele etsen iyi olacak, törene geç kalacaksın.

GENÇ ÖĞRETMEN: Tamam anne, rozetimi de taktım mı tamamdır.

(Telefon çalar. Telefonun ucunda -dış ses olarak- genç öğretmenin staj danışmanı vardır.)

DANIŞMAN ÖĞRETMEN: Melis, günaydın kızım.

GENÇ ÖĞRETMEN: Günaydın hocam.

DANIŞMAN ÖĞRETMEN: Nasılsın kızım?

GENÇ ÖĞRETMEN: İyiyim hocam. Ama biraz heyecanlıyım.

DANIŞMAN ÖĞRETMEN: Bu çok normal kızım. Çünkü bizim işimiz, öğretmenlik heyecan olmadan, duygu olmadan yapılmaz.

GENÇ ÖĞRETMEN: Haklısınız hocam.

DANIŞMAN ÖĞRETMEN: Melis, şimdi sana son bir tavsiyede bulunacağım kızım.

GENÇ ÖĞRETMEN: Dinliyorum hocam.

DANIŞMAN ÖĞRETMEN: Kızım, sınıfa girdiğinde öğrencilerinin gözlerinin içine bakmayı unutma. Çünkü çocuklar senin gözlerindeki umudu, inancı mutlaka görür, hissederler.

GENÇ ÖĞRETMEN: Bunu unutmayacağım hocam. Teşekkür ederim.

DANIŞMAN ÖĞRETMEN: Başarılar dilerim kızım. Yolun açık olsun.

GENÇ ÖĞRETMEN: Sağolun hocam, sağolun.

(Telefon kapanır.)

ANNE: Kimdi arayan kızım?

GENÇ ÖĞRETMEN: Staj danışmanım aradı anne, bana başarılar diledi.

ANNE: Keşke baban da hayatta olaydı da göreydi bugünü… Seninle gurur duyardı, ardından el sallarken. Gözleri dolardı kızı evden çıkarken…

GENÇ ÖĞRETMEN: Babam beni görüyor anne, çünkü ben bugüne hazırlanırken hep babamın ruhu, inancı yanımdaydı. Onun da hayaliydi öğretmen olmam, bu yüzden onu hep yanımda hissettim ben. Bugün de yanımda, o hep yanımızda, hissediyorum.

(Annenin gözleri dolar, başörtüsünün ucuyla gözyaşını siler. Bu arada genç öğretmen rozetini takıp çantasını almıştır.)

ANNE: Ah Bey, ah! Erkenden çekip gittin, zamansızca terkidiyar ettin. Ama gözün arkada kalmasın, bak gör işte, kızın öğretmen oldu.

GENÇ ÖĞRETMEN: (Annesinin elini öper, sarılırlar.) Ben çıkayım artık. Hadi Allahaısmarladık.

ANNE: Güle güle kızım. Haydi git, yolun da açık olsun bahtın da… Git kızım, umut ol yurda; rehber ol, önder ol, ışık ol o yavrucaklara. Durma geri, sakın durma! Git kızım, var git okuluna, koş sınıfına koş, haydi durma!…

(Fonda “Öğretmen Marşı” çalar. Kız evden çıkar, anne ardından el sallar. Sahne kararır.)

 

-SON-

Hasan Salih GÜNDÜZ

Edebiyat Öğretmeni

Albay C.Tayyar – Nuran Oğuz Anadolu Lisesi – Karesi / Balıkesir

24 Kasım Öğretmenler Günü Tiyatro Oyunu İndir! (Hasan Salih GÜNDÜZ)