Öne Çıkanlar

Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde, Kurtuluş Savaşının sürdüğü günlerde milli şahlanışımızı ifade edecek  bağımsızlık marşına ihtiyaç duyulmuş ve bir yarışma düzenlenmişti.

Maarif Vekili ( Milli Eğitim Bakanı) Hamdullah Suphi Tanrıöver,  gönderilen şiirlerin İstiklal Marşımızı ifade edecek kudrette şiirler olmadığını görmüş; Mehmet Akif Ersoy’un yarışmaya katılmamasına bir anlam verememişti.  Çünkü Mehmet Akif Ersoy, yazdığı manzumeler, destansı şiirler ve  çeşitli camilerde yaptığı  konuşmalarla Kurtuluş Savaşının manevi cephesinin sarsılmaz bir kalesi olmuştu.

Mehmet Akif,  Birinci Dünya Savaşı yıllarında Çanakkale şehitlerine hitaben yazdığı destansı şiirinde;

“Vurulmuş tertemiz alnından uzanmış yatıyor;
Bir hilal uğruna ya Rab, ne güneşler batıyor!”

diyerek şehitleri emsalsiz ifadelerle tasvir ediyordu.

-Nihat Sami Banarlı’nın ifadeleriyle- Bursa’nın işgal edilişine ve Osman Gazi’nin türbesinin çiğnenmesine şiir diliyle ağlayan Mehmet Akif, Bülbül şiirinde -ın, -in, -un, -ün şeklindeki  inilti seslerini  şiire yayarak asonans ve aliterasyon sanatının en güzel örneklerinden birini veriyordu (1):

“Eşin var, aşiyanın var, baharın var ki beklerdin; 
Kıyametler koparmak neydi, ey bülbül, nedir derdin? 
O zümrüd tahta kondun, bir semavi saltanat kurdun; 
Cihanın yurdu hep çiğnense, çiğnenmez senin yurdun,”

Hamdullah Suphi Bey, Mehmet Akif’e  yarışmaya neden katılmadığını sormuş ve  içinde para ödülünün bulunduğu bir yarışmayla milli marş yazamayacağı, cevabını almıştır. Hamdullah Suphi Bey, yarışmanın şartnamesinde belirtilen para ödülünü iptal edemeyeceklerini, ancak kendisi şiir yazar ve yarışmayı kazanırsa ödülün bir hayır kurumuna bağışlayabileceğini söylemiş; böylece Mehmet Akif Ersoy’un yarışmaya katılması mümkün olmuştur. Oysa Mehmet Akif’in İstiklal Marşını yazdığı günlerde sırtında bir paltosu yoktu ve cebinde  sadece iki lira parası bulunuyordu. Ankara’da iken yakın arkadaşlarıyla Taceddin Dergâhında kalıyorlar, soğuk havalarda dışarı sırayla çıkıyorlar ve aynı paltoyu giyiyorlardı.

Mehmet Akif Ersoy, Kurtuluş Savaşının yaşandığı en çetin günlerinde şiirini tamamladı. İstiklal Marşı şiiri, Hamdullah Suphi Bey tarafından TBMM’de okundu ve büyük alkış aldı. 12 Mart 1921’de Marş olarak kabul edildi; tekrar okundu ve  ayakta dinlendi.

İstiklal Marşı, milli, manevi  duygu ve düşüncelerle  temeli atılmış bir birikimin zirvesinde yazılmış  şaheserdir ve kahraman ordumuza ithaf edilmiştir.

Milli şairimiz, kendisine sahip çıkacak en son insan kalıncaya kadar bağımsızlığımızın sembolü olan ay yıldızlı al bayrağımızın sonsuza kadar yaşayacağını vurgulayarak başlıyor marşımıza:

“Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak.
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.”

Mehmet Akif,

“Hangi çılgın bana zincir vuracakmış; şaşarım. 
Yırtarım dağları enginlere sığmam taşarım.”

dizeleriyle şanlı tarihimize göndermelerde bulunuyor, vatanın her karış toprağının şehitlerle dolu olduğunu,

“Şüheda fışkıracak toprağı sıksan, şüheda” 

mısrasıyla ifade ediyor. Manevi duyguları dile getirirken de;

“Bu ezanlar -ki şahadetleri dinin temeli-,
Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli”

dileğinde bulunuyor.

Saldırılara maruz kalan vatan topraklarının korunması konusunda da her vatan evladına şöyle sesleniyor:

“Arkadaş, yurduma alçakları uğratma sakın,
 Siper et gövdeni dursun bu hayasızca akın.”

İstiklal Marşımız, Atatürk’ün en beğendiğim mısralarıdır dediği şu ifadelerle son bulmaktadır:

Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet;
Hakkıdır, Hakk’a tapan, milletimin istiklâl!

İstiklal Marşı, yapmacık duygularla değil, bizzat tarihi ve sosyal bir gerçeklik ortamında yazılmıştır. Mehmet Akif’in dediği gibi “Allah bu millete bir daha İstiklal Marşı yazdırmasın.”

Bugün Türkiye toprakları üzerinde özgürce yaşamamızı sağlayan  Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e onunla birlikte hareket eden dava arkadaşlarına ve kahraman ordumuza; bize böylesine anlamlı bir marş hediye eden Mehmet Akif Ersoy’a ve İstiklal Marşımızın bestesini yapan Osman Zeki Üngör’e teşekkür ediyor ve bu değerli büyüklerimizin hatıraları önünde saygıyla eğiliyoruz; ruhları şad olsun.

“Savaş bizi karlı dağlara götürdüğü gün kızıllığında ısındığımız,/ Dağlardan çöllere düşürdüğü gün gölgesine sığındığımız”(2)   ve kanımızdan rengini verdiğimiz ay yıldızlı bayrağımızın eşliğinde İstiklal Marşımızın her zaman her yerde hakkını vererek, yeri göğü inleterek okunması dileğiyle Türkiye’min güzel insanlarını selamlıyorum.

Hazırlayan: Ahmet Tok (Edebiyat Öğretmeni)

1) Türk Dili ve Edebiyatı ile Türkçe Öğretmeninin El Kitabı, Baş Müfettiş Orhan Soysal,M .E.B Yayınları, İst.1995,  s 442-449

(2) Bayrak şiiri, Arif Nihat Asya

İstiklal Marşımız ve Mehmet Akif Ersoy İndir! (Ahmet TOK)