Abdülhak Hamit Tarhan (1852-1937) 5 Şubat 1851’de İstanbul’da doğdu. Dedesi Abdülhak Molla, İkinci Mahmud ile Abdülmecid Han’ın hekimliğini yapmış, şiir ve tarihle uğraşmıştı. Babası Hayrullah Efendi ise, meşhur bir tarihçi ve diplomattı. Abdülhak Hamit ilk tahsiline Evliya Hoca, Behaeddin ve Hoca Tahsin Efendi gibi özel hocaların huzurunda başladı. Ailesi tarafından Paris’te eğitim yapması uygun görülünce ağabeyi Nasuhi Bey ile 1863 Ağustosunda Paris’e gitti. Orada özel bir koleje başladı. Kısa zamanda Fransızcasını ilerletti. 1,5 sene tahsilden sonra, yanlarına gelen babası ile İstanbul’a döndü. İstanbul’da Fransız mektebine başladı ve Fransızcasını ilerletmek için Babıâli’de tercüme odasına girdi. On dört yaşlarındayken, Tahran büyükelçiliğine tayin edilen babasıyla birlikte İran’a gitti, 1,5 sene özel olarak Farsça dersleri aldı. Babasının 1867’de vefatı üzerine İstanbul’a döndü. Tahran hatıralarını anlatan Macera-yı Aşk adlı ilk eserini yazdı ve meşhur Makber mersiyesini yazmasına sebep olan Fatma Hanım’la evlendi. 1876 senesinde, hariciye mesleğini seçti. Paris Sefareti ikinci kâtipliğine tayin edildi ve iki buçuk sene vazife yaptı. Bu arada Fransız edebiyatını yakından tanıma fırsatı buldu. 1881’de Poti, 1882’de Golos, bir sene sonra da Bombay konsolosluğuna tayin edildi. Bombay’da üç sene kaldı. Eşi Fatma Hanım’ın rahatsızlığının artması üzerine, İstanbul’a dönmek için yola çıktı. Fatma Hanım Beyrut’ta vefat etti. Cumhuriyetin ilanından sonra 1928 senesinde İstanbul milletvekili seçildi ve ölünceye kadar milletvekili olarak kaldı. Kendisine vatana üstün hizmet fonundan maaş bağlanmıştır. Edebî Yaşamı Abdülhak Hamit, Tanzimat sonrası bütün edebî ve siyasi devirleri yaşamış bir şairdir. Tanzimat’ı, Meşrutiyetleri ve Cumhuriyeti görmüştür. Bu devirlerdeki Tanzimat, Servetifünun, Fecr-i Âti, Milli Edebiyat ve Cumhuriyet devri edebiyatlarını yakından tanıdı. Modern edebiyatın kurucusu olarak kabul edilen Abdülhak Hamit, şiir yazmaya 1870’lerde başladı. Edebî kişiliği Ebüzziya Tevfik, Recaizade Mahmut Ekrem, Namık Kemal gibi Tanzimat döneminin yeni edebiyatçılarının görüşleriyle şekillenen sanatçının, uzun seneler Doğuda ve Batıda diplomat olarak bulunması her iki edebiyatı tanımasını sağladı. Abdülhak Hamit, şiir ve tiyatrolarında buralarda gördüğü doğa manzaralarını tasvir etti. Bu sebeple Türk şiirine Batıdan yeni konular, serbest düşünce ve şekiller getirdi. İlk başlarda Tanzimat ekolünün tesirinde kalmış, sonra Batıyı tanıyınca, klasik edebiyattan ayrılarak Batı tekniği ile eserler vermiştir. Dize ve uyak düzenlerinde değişiklikler yaptı, heceye önem verdi. Divan şiirindeki belirli konuların sınırını aşmaya çaba gösterdi. Lirik, epik ve felsefi şiirler yazdı. Edebiyatımızdaki ilk pastoral şiir örneği olan “Sahra”yı yazdı. Sanatçı, gerek içerik gerekse biçim yönünden getirdiği yeniliklerle Divan şiir geleneğine son vermiştir. Tiyatro alanında önce Namık Kemal’in, daha sonra Batılı yazarların oyunlarını örnek aldı. Sanatçının yazdığı tiyatrolar sahne tekniğinden uzak oyunlardır. Sahnelenmek için değil, okunmak için yazar. Edebiyatımızın yeni bir çehre kazanmasında Recaizade Mahmut Ekrem daha çok teorik yönünü işlerken, Hamit yazdıklarıyla bunu uygulamıştır. Eserlerinde Batı edebiyatından bilhassa Shakspeare ve Victor Hugo’nun tesirleri açıkça görülür. Şiirlerinde romantik ve felsefi düşünceler, ölüm duyguları ve insan kaderi gibi konular üzerinde durur. Şiirlerinde pek çok yabancı kelime vardır. Batı yazarlarından etkilenerek yazdığı dramlar Türk tiyatrosuna felsefi düşünceyi sokmuştur. Kendisine son zamanlarda Şair-i Azam (en büyük şair) unvanı verilmiştir. Kısaca özetleyecek olursak; Türk edebiyatında “Şair-i Azam” (büyük şair) olarak tanınır. (Süleyman Nazif bu adı vermiştir.) Şiir ve tiyatro türlerinde eserler vermiştir. Tanzimat şiirinde Batılılaşma hareketinin ve yeniliklerin asıl öncüsüdür. Divan edebiyatını bitiren kişidir. Şiirin kurallarını değiştirmiştir. Hem Doğu’ya hem de Fransız şiirine ait biçimleri ustaca kullanmıştır. Hiçbir kurala bağlı olmayan şiirleri de vardır. Hamit, tam bir tezatlar şairidir. Şiirlerinde ince, karmaşık duygu ve düşüncelerin yanında, basit duygu ve düşüncelere de yer vermiştir. Düzensizlik ve karışıklık onun şiirlerinin ve kişiliğinin belirgin özelliğidir. Söyleyişinde tezat vardır. “Tabiat” ve “aşk” şiirlerindeki ana temadır. Umut, hiçlik, yokluk, yurt sevgisi, ölüm, insanlık ve metafizik şiirlerindeki diğer konulardır. Türk edebiyatında “şiire metafizik ürpertiyi getiren şair” olarak da bilinir. Şiirlerinde ölçü, dil ve uyağa önem vermemiştir. Şiirlerinde zengin bir lirizm vardır. Felsefi şiirler de yazmıştır. Sanat sanat içindir anlayışını benimsemiştir. İlk şiir kitabı olan Sahra’da pastoral nitelikli şiirleri yer alır. Bu eseri Batılı anlamda, Türk edebiyatında ilk pastoral şiir örneklerini içerir. Gözleme dayanmayan kır ve köy hayatının övgüsü vardır. Doğa sevgisinde ve doğaya açılmasında J.J. Rousseau’nun etkisi vardır. Mutluluğun kaynağını doğada bulur. İlk eşi Fatma Hanım’ın ölümü üzerine yazdığı ağıt niteliğindeki Makber adlı uzun şiiri, Türk şiirinde metafizik düşünmenin başlangıcı sayılır. Heceyle yazdığı birkaç şiiri dışında aruz ölçüsünü kullanmıştır. Belde adlı şiir kitabında şehir hayatını, Paris’teki sanat ve eğlence yaşamını anlatmıştır. Hamit’in belirli bir dil anlayışı yoktur. Bazı şiirlerinde yalın ve sade bir dil bazılarında ise Arapça, Farsça sözcük ve tamlamaları yoğun bir biçimde kullanmıştır. Şiirde yaptığı yeniliklerle Servet-i Fünun şairleri üzerinde etkili olmuştur. Türk edebiyatında ilk uyaksız şiiri yazmıştır. (Validem) Tiyatro türünde yirmi bir eseri vardır. Bunların bir bölümü mensur, bir bölümü de manzum-mensur karışıktır. Şiir şeklindeki manzum tiyatrolarının bazılarını aruz, bazılarını hece ölçüsüyle yazmıştır. Tiyatro eserlerini sahnelemek için değil, okunmak için yazmıştır; bu nedenle bu eserleri sahne tekniğine ve diline uygun değildir. Tiyatro eserlerinde romantizm akımının etkisi görülür. Tiyatrolarının tümü dramdır. Shakespeare ve Victor Hugo’dan etkilenmiştir. Yer yer Corneille’in de etkisi vardır. Tiyatro eserlerinde ağır ve süslü bir dil kullanmıştır. Sabr u Sebat ve İçli Kız adlı tiyatro eserlerinde konuyu günlük hayattan, diğerlerinde ise konularını tarihten ya da yabancı toplumların yaşamından almıştır. Ona göre, yerli hayatı konu alan bir eser, bilineni tekrarlamaktan başka bir şey yapamaz. Tiyatro eserlerinde konu genellikle uzak ülkelerde geçer. Tiyatrolarında karakter tahlillerinde başarılıdır. Bireyin çeşitli tutkularını ele almıştır. Eserleri: Şiirleri: Makber, Sahra, Validem, Ölü, Hacle, Bunlar Odur, Garam, Divaneliklerim yahut Belde, Yadigâr-ı Harp, Bâlâdan Bir Ses, İlham-ı Vatan, Kahpe yahut Bir Sefilenin Hasbihali. Tiyatroları a. Aruzla Yazılanlar: Sardanapal, Turhan, Kanuni’nin Vicdan Azabı, Eşber, Nazife, Abdullahü’s-Sagir, İlhan, Yabancı Dostlar, Arziler, Ruhlar, Tayflar Geçidi, Tezer b. Heceyle Yazılanlar: Nesteren, Liberte, Hakan, Cünun-ı Aşk c. Mensur: Mecara-yı Aşk, Sabr u Sebat, İçli Kız d. Nazım-nesir karışık: Duhter-i Hindu, Tarık, İbn-i Musa, Zeynep, Finten, Yadigâr-ı Harp Abdülhak Hamit Tarhan Eser Özetleri Sahra: İlk şiir kitabı olan Sahra’da pastoral nitelikli şiirleri yer alır. Bu eseri Batılı anlamda, Türk edebiyatında ilk pastoral şiir örneklerini içerir. Gözleme dayanmayan kır ve köy hayatının övgüsü vardır. Makber: İlk eşi Fatma Hanım’ın ölümü üzerine yazdığı ağıt niteliğindeki Makber adlı uzun şiiri, Türk şiirinde metafizik düşünmenin başlangıcı sayılır. Belde: Bu şiir kitabında şehir hayatını, Paris’teki sanat ve eğlence yaşamını anlatmıştır. Hamit’in belirli bir dil anlayışı yoktur. Bazı şiirlerinde yalın ve sade bir dil bazılarında ise Arapça, Farsça sözcük ve tamlamaları yoğun bir biçimde kullanmıştır. Validem: Türk edebiyatında ilk uyaksız şiirdir. Sabr u Sebat ve İçli Kız: Bu tiyatro eserlerinde konuyu günlük hayattan, diğerlerinde ise konularını tarihten ya da yabancı toplumların yaşamından almıştır. Ona göre, yerli hayatı konu alan bir eser, bilineni tekrarlamaktan başka bir şey yapamaz. Bir Nükte Gitti Kafiye Şâir Abdülhak Hamit Tarhan, bir şiir üzerinde çalışırken hizmetçisi içeri girer. O esnada yazmakta olduğu şiir için bulduğu kafiye Hamit’in zihninden silinir. Adı “Nafiye” olan hizmetçiye sinirlenir ve şöyle der: – Geldi Nafiye, gitti kafiye!..
Güzel olmuş teşekkürler ama eserlerin açıklamaları olsaydı daha iyi olurdu, konu anlatacağım inşallah dua edin. Yanıtla
Adam Makber şiirinde kadına olan aşkını yazıyor da yazıyor. Karısının ölümünden altı ay geçmeden başka kadına aşık oluyor. Şaka gibi ya! Yanıtla