YGS Türkçe Deneme Sınavı-54

1. Şiir yazmaya on yaşında başladım. Ne Haşim'i tanırdım ne de Orhan Veli'yi. Kabuğumdan çıkıp sanatçılarla içli dışlı olmam üniversite yıllarında oldu.

Sanatçı altı çizili bölümle hangi yönünü belirtmek istemiştir?

A) Yeni konulara ve türlere yönelmesini

B) Sanat ve edebiyat çevrelerinin içine girmesini

C) Kendi kararlarını özgürce verebilmesini

D) Kendini çevredeki kişilerden soyutlamasını

E) İçinde bulunduğu ortamı beğenmemesini

 

2. (I) Şairler, beni gecenin geç saatlerinde çağırırlar. (II) Gecenin ilerleyen dakikalarında şiirle baş başa kalırım. (III) İşte yıllardır okuduğum şiirler. (IV) Her defasında başka görünüyorlar ve insanı alıp götürmesini biliyorlar. (V) Ne var bu şiirlerde, bir türlü anlamış değilim. (VI) Bana öyle geliyor ki bu şiirler, insan gibi hem beden hem ruh taşıyor.

Numaralanmış cümlelerden hangi ikisi, anlatılmak istenen düşünce yönüyle birbirine en yakındır?

A) I. ve II.   B) II. ve IV.   C) IV. ve V.   D) IV. ve VI.   E) II. ve VI.

 

3. Günümüzde büyük bir çoğunluğu coşturan bazı piyasa romanları da, Zavallı Necdet gibi er geç tozlu uykularına dalacaklardır.

Altı çizili bölümün anlamı aşağıdakilerden hangisidir?

A) Yaşam koşullarına ayak uyduramamak

B) Arşivlerde araştırmacılara kaynak olmak

C) Raflarda unutulup kalmak           

D) Kuşaklar boyu hatırlanmak

E) Okuyucularını sıkmak

 

4. (I) Hüseyin Rahmi, aynı zamanda ressamdı, birçok tablosu vardır. (II) Heybeliada'daki evinin planını kendisi çizmiştir. (III) Yazılarını daima mürekkepte yazar, yazı masası derli toplu dururdu. (IV) Bu titizliğinden olsa gerek, yaşamı boyunca hiç evlenmemiştir. (V) Not tutmayı sever; mesela vapurda yanına oturup, gelinini çekiştiren ihtiyar kadını dikkatle dinler, hoşuna giden sözleri not ederdi.

Bu parçada yazar, numaralanmış cümlelerden hangisine kendi yorumunu katmıştır?

A) I.   B) II.   C) III.   D) IV.   E) V.

 

5. Sait Faik, mağlup veya galip, alnı ak veya kara, üste çıkmış yahut belli bir hayat çizgisinin mahkumu kalmış kişilerin kaderini yazar. İstanbul'un kuytu bucak insanlarını ışığa çıkarır.

Altı çizili bölümden hareketle S. Faik için aşağıdakilerden hangisi söylenebilir?

A) Gizli kalmış yeteneklerin tanınmasını sağlar.

B) Toplumun dışladığı insanları gündeme getirir.

C) Kıyıda köşede kalmış, sıradan insanların yaşamını yansıtır.

D) Kendini toplumdan üstün gören sorunlu insanları anlatır.

E) İnsanların ezilmişliğine, çaresizliğine çözüm arar.

 

6. Hüseyin Rahmi kendi üslubu konusunda şunları söyler: "Ne eskilere ne de yenilere benzeyen, kendime özgü, açık, sade bir üslubum vardır. Eserlerimde anlaşılmayan cümlelere de yer vermem."

H. Rahmi, bu sözleriyle anlatımının hangi yönlerini vurgulamak istemiştir?

A) Özgünlük – yalınlık

B) Akıcılık – etkileyicilik

C) Nesnellik – kalıcılık

D) Yoğunluk – sürükleyicilik

E) İçtenlik – çekicilik

 

7. Behçet Necatigil, 1952'de çok sevdiği Kabataş'a öğretmen olacaktır.

Altı çizili bölümdekine benzer bir söyleyiş özelliği, aşağıdaki cümlelerin hangisinde vardır?

A) Beylerbeyi'ne gidip eski konakları seyretmek, hatıralarımı tazeliyor.

B) Ben Kemalettin Tuğcu'yu ilkokul ikinci sınıfta okumaya başladım.

C) İstanbul'un tarihi yerlerini aceleyle değil, sindire sindire gezmeli.

D) Cahit Sıtkı'nın Beşiktaşlı bir güzele vurgun olduğu söylenir.

E) Güneşin batışını seyretmek için Çamlıca Tepesi'ne çıkacaksın.

 

8. Bu bakımsız, en kuytu bir bucağın

Bence İrem Bağı gibi güzeldir

Bir yıkılmış evin, harap ocağın

Şu heybetli saraylara bedeldir.

Bu dörtlüğü oluşturan cümle ve sözcüklerle ilgili aşağıdakilerin hangisinde verilen bilgi yanlıştır?

A) Birden çok sıfatın nitelediği adlar vardır.

B) İşaret sıfatları kullanılmıştır.

C) İlk cümlenin yüklemi bir adlaşmış sıfattır.

D) Dörtlük, iki bileşik cümleden oluşmuştur.

E) Yapı bakımından basit ve türemiş sözcükler vardır.

 

9. Aşağıdaki cümlelerden hangisinin yüklemi bileşik zamanlı bir fiildir?

A) Penceremden, çiçek açmış bademleri seyrediyorum.

B) Kırlarda koşup zıplayan kuzular, insana yaşama sevinci verir.

C) Taze ekmek almak için, her sabah fırına gitmelisin.

D) Çocuğun sayıklamasından hastalanacağını anlamıştım.

E) Bahçemizde yaşlı dut ve ceviz ağaçları vardı.

 

10. (I)Görünmez bir (II)mezarlıktır zaman

Kim duysa (III)korkudan ölür

Tahrip gücü yüksek

(IV)Saatli bir bombadır (V)patlar

Numaralanmış sözcüklerden hangisi birden fazla yapım eki almıştır?

A) I.   B) II.   C) III.   D) IV.   E) V.

 

11. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde ikileme farklı görevde kullanılmıştır?

A) Martılar akın akın gemilerin peşinden gidiyor.

B) Yoğun trafikte arabamız yavaş yavaş gidiyordu,

C) Kedi sobanın kenarında mırıl mırıl uyuyor.

D) Çocuğun pırıl pırıl dişleri vardı.

E) Küçük kız, oyunu bıraktı, koşa koşa yanımıza geldi.

 

12. Altı çizili sözcüklerin hangisinde yazım yanlışı vardır?

A) Çocuk ikide bir geriye dönüp bakıyordu.

B) Yaşlı adam, birden bire yerinden fırladı.

C) Bu antika eşya merakı sizde ne zaman başladı?

D) Bir de benim anlatacaklarıma kulak ver.

E) Yarın, bir ara size uğrayacağım.

 

13. Güzel (I) ne (II) güzel (III) olmuşsun

Görülmeyi görülmeyi

Siyah (IV) zülfün tel tel (V) olmuş

Örülmeyi örülmeyi

Yiğit (VI) sevdiğinden soğur (VII)

Sarılmayı sarılmayı

Numaralanmış yerlerden hangilerine virgül (,) konulmalıdır?

A) I – V – VI   B) I – III – VI   C) I – III – V   D) I – VI – VII   E) I – IV – VI 

 

14. Eluard: "Gerçek ozanlar, hiçbir zaman şiirin kendilerine ait olduğuna inanmamışlardır." diyor. Bir sanatçı olarak elbette dokuduğumuz kumaşta tek tük yabancı iplikler bulunabilir; ama desen bizimdir, kompozisyon bizimdir, hammaddeyi dilediğimiz gibi yeni bileşimlerde eritip kendimize mal etmişizdir. Bu noktada artık taklidin, kopyanın sözü edilemez.

Bu parçaya göre, sanatçı için aşağıdakilerden hangisi önemlidir?

A) Etkilenmelere açık olmak

B) Etkilenmeleri aşıp kendine özgü anlatıma ulaşmak

C) Başka sanatçıların etkilerini ortaya çıkarmak

D) Sanatında yabancı öğelere de yer vermek

E) Yerli ve yabancı her sanatçı ile etkileşim içinde olmak

 

15. Recaizade Ekrem edebiyat hocamız olmuştu. Ne kadar sevindiğimizi anlatamam. Ekrem, saçını sakalını tarayışı, yürüyüşü, oturuşu, kalkışı, selam verişiyle canlı bir edebiyat öğretmeni idi. Sözlerinden, derslerinden bir tanesini bile kaçırdığımızı hatırlamam. Temiz, pürüzsüz söz söylerdi. Dersleri güzel anlatır, anlattıklarını açık örneklerle zihnimize yerleştirmeye çalışırdı.

Parçaya göre Recaizade Ekrem hakkında aşağıdakilerden hangisi söylenemez?

A) İşine özen gösteren başarılı bir öğretmendir.

B) Öğrencileri tarafından çok sevilmektedir.

C) Kılık kıyafeti ve davranışlarıyla da bir öğretmendir.

D) Kullandığı dile ve üslubuna özen gösterir.

E) Yazılarında ve şiirlerinde yalınlığa önem verir.

 

16. Hangi romancımız Hüseyin Rahmi kadar kendi zamanında ün kazanmıştır? Yıllar boyu kalemiyle geçinmiş olması da gördüğü ilginin belgesi değil midir? Ama Cumhuriyet'in kuruluşundan sonra, Hüseyin Rahmi'nin yıldızı sönmeye başlar, yazdıkları okunmaz olur. Çünkü onun anlattığı insanlar, canlandırdığı sahneler artık yok olup gitmiştir. Bugün ne atlı tramvaylar, eski Kâğıthane âlemleri, mahalle kadınlarının dedikodu ve kavgaları var ne de bu tür konularla ilgilenen.

Parçadan çıkarılacak en kapsamlı yargı aşağıdakilerden hangisidir?

A) Cumhuriyet'le birlikte sosyal yaşam önemli ölçüde değişmiştir.

B) Sosyal yaşamın değişmesi hem sanat ve edebiyatı hem de onlara ilgiyi etkilemiştir.

C) Hüseyin Rahmi, Cumhuriyet'ten sonra eskisi kadar nitelikli yazamamıştır.

D) Hüseyin Rahmi, sadece kendi kuşağına seslenebilmiştir.

E) Kalemini geçinme aracı gören sanatçılar, çok çabuk unutulurlar.

 

17. Romancılar, dillerine ne kadar özenseler de çoğu zaman bir sel içinde sürüklenip giderler. Hikâyeciler ise, "sone" veya "rubai" kalıplarını deneyen şairler gibi, dilleri ile daha çok baş başa kalmak imkânını buldukları için eserlerini daha titizlikle işlemek bahtiyarlığına erişmişlerdir.

Bu parçada vurgulanmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?

A) Roman ile hikâyenin birbirinden farklı türler olduğu

B) Hikâye dilinin şiir diline benzediği

C) Hikâye yazarlarının, dili romancılardan daha iyi işleyip kullanabildikleri

D) Romanın ayırıcı niteliğinin dil olmadığı

E) Roman ile hikâyeyi ayıran en önemli farkın dil olduğu

 

18. Bir sabah Wilde, "düşüncelerini daha iyi gizlemek üzere güzel hikâyeler uydurduğundan" dolayı kendisini tebrik eden oldukça anlayışsız bir eleştirmenin makalesini okumam için elindeki gazeteyi bana uzattı:

– "Bu adamlar sanıyor ki" diye söze başladı, "Bütün düşünceler çıplak doğar". Benim ancak hikâye ile düşünebileceğimi bir türlü anlamıyorlar. Heykelci düşüncesini mermere geçirmeyi aramaz; doğrudan doğruya mermerle düşünür."

Oscar Wilde'in konuşmasından çıkarılacak sonuç aşağıdakilerden hangisidir?

A) Bir hikâyeci, hikâye olmadan ne düşüncesini aktarabilir ne de düşünebilir.

B) Heykeltıraş, mermer olmadan düşüncesini anlatamaz.

C) Sanatçı, o kanatın malzemesi olmadan ne düşünebilir ne de düşüncesini ortaya koyabilir.

D) Bir düşünce, soyut doğmadığı gibi soyut olarak yaşayamaz da.

E) Gerçek sanatçı, düşüncesini mutlaka somutlaştırarak aktarmalıdır. 

 

19. Ürgüp, yüzlerce mağara ev ile sanki İsviçre peyniri gibi delik deşik edilmiş büyük bir kayanın eteklerinde kurulmuştur. Burada ve sayısı iki düzineye varan köylerinde yaklaşık yirmi bin nüfus yaşamaktadır. (1978) Nüfusun üçte biri, hâlâ tüf (hafif gözenekli bir tür çökelti taşı) içinde kazılmış evlerde barınmaktadır. Sırtına yakacak odun, yiyecek maddeleri yüklenmiş ve sahibi de binmiş halde eşeklerin taş döşeli yollarda gidip geldiğini görmek her gün rastlanacak olaylardandır. Akşam olup da karanlık çöktü mü, kaya oyuklarında gaz lambaları ışıldamaya başlar. İşte bu müthiş manzarayı hiçbir yerde göremezsiniz.

Bu parçadan Ürgüp'le ilgili aşağıdaki yargılardan hangisi çıkarılamaz?

A) Yüzlerce mağara evin bulunduğu bir yöredir.

B) İnsanların bir bölümü mağara evlerde yaşamaktadır.

C) Dışarıdan gelen biri için yörenin yaşantısı etkileyicidir.

D) Gaz lambalarının aydınlattığı mağara evlerin geceleri çarpıcı bir görünüşü vardır.

E) Merkezde yaklaşık yirmi bin nüfus yaşamaktadır.

 

20. Benim için sanat bir yaşam zenginleşmesidir. İnsan yaşayarak doğayı, insanı, doğa-insan ilişkisini, insan kültürünü; insanı insan yapan ne varsa onları öğrenir. Bir insanın yaşamı kısıtlıysa, sanatı da kısıtlıdır. İnsan, ilişkilerle zenginleşir, derinlik kazanır. Ben yazmadan önce yaşarım. Öğrenecek ve yazacak kadar yaşamamışsam zaten yazı doğmaz. Zorlarsan ya ölü ya da sakat doğar.

Aşağıdaki yargılardan hangisi bu parçadan çıkarılamaz?

A) Sanat, bir yaşam zenginliğidir.

B) İnsanı insan yapan değerler yaşandıkça öğrenilir.

C) Sanatın kısırlığı, yaşamın kısırlığından gelir.

D) Günlük yaşamı aktarmayan yazılar, sanat değerinden yoksundur.

E) Yazılanlar yaşanmamışsa, o yazılar daha doğmadan ölür.

 

21. Şekerin değerini parayla değil, çekilen zahmetlerle hesap et. Sonbaharda pancar sökmek için sürüler halinde işçi gelir. Onlara yevmiyeci (günlükçü) ya da amele denir. Yağmur yaş demez çalışırlar. Zavallılar bazen yarı bellerine kadar ıslanırlar. İzbelerde oturur, otlar üstünde yatıp uyurlar. Şimdi isterseniz şeker fabrikasına gidelim; orada da durmadan koşan, sırtında yük taşıyan, kazanların karşısında beklemekten yanmış insanlar görürsün. Şekerleri kutulara yerleştiren kadınları da unutma. Bu iş onların tırnaklarını, kemikleri çıkıncaya kadar parmak uçlarını kemirir.

Bu parçadan hareketle çıkarılabilecek genel yargı aşağıdakilerden hangisidir?

A) Bir ürün, maddi karşılığıyla değil, ona harcanan emekle değerlendirilmelidir.

B) Bir malın değerini, onu elde edenler belirlemelidir.

C) Şekerin değeri parayla değil, kullanım alanının yaygınlığıyla ölçülmelidir.

D) Bir ürünün değeri ile harcanan emek arasında ters orantı vardır.

E) Güzel sonuçlar, uzun uğraşlardan sonra ortaya çıkar.

 

22. Her şey tam olsaydı sanat eseri olmazdı. Kadın-erkek ilişkilerinde bir tutarlılık, denge, kusursuzluk bulunsaydı bu konuyu çok kimse yazmazdı. Kanımca sanat eseri eksikliğin, noksanlığın olduğu yerde bir protesto gibi, bir değerin yok oluşunu önlemek, savunmak için ortaya çıkar. Eksiklik, sosyal bünyede bir yara, bir derttir. Duyarlı sanatçı, bu derdi içinde duyar. Dert insanı dürter; "yaz" der. İşte sanat eseri böyle doğar.

Aşağıdakilerden hangisi, parçada öne sürülen görüşlerle çelişmektedir?

A) Eksiklikler, sanat eserinin ortaya çıkması için itici güç durumundadır.

B) Kimi sanat eserleri bir değeri korumak için ortaya çıkar.

C) Duyarlı sanatçı, toplum sorunlarını kendine dert edinir.

D) Sanat eseri, ihtiyaçtan değil, zevkten doğan bir üründür.

E) Sanatçıyı yazmaya yönelten sorumluluk bilinciyle içinden gelen sestir.

 

23. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde deyimin yanlış kullanılmasından doğan anlatım bozukluğu vardır?

A) İlk görev yerim İzmir'di, o yıllarda çiçeği burnunda bir öğretmendim.

B) Derdini deşecek bir can dostu, bir sırdaş arıyordu.

C) Atatürk, bütün Doğu milletleri için örnek bir çığır açtı.

D) Kadınlar, akşam yemeğinden önce kapı önlerinde çene çalarlardı.

E) Evde pişen türlü yemeklerin hiçbiri, sensiz boğazımdan geçmiyor. 

 

24. (I) Kar yağışıyla birlikte havalar iyice soğumuştu. (II) Pek çok öğrenci, hastalandığı için okula gelemiyordu. (III) Sınıflardaki hasta öğrenci oranı her geçen gün artıyordu. (IV) Bazı sınıflarda sınıfın yarıdan fazlası derslere gelemiyordu. (V) Sonunda, grip salgını nedeniyle bütün özel okullar ve devlet okulları üç gün tatil edildi.

Numaralanmış cümlelerden hangisinde anlatım bozukluğu vardır?

A) I.   B) II.   C) III.   D) IV.   E) V.

 

25. Altı çizili sözcüklerden hangisinin çıkarılması cümlede anlam değişikliğine yol açar?

A) Bu programlarda herkes tarafından çok bilinen, beylik konuları işliyorlar.

B) Her gün, sık sık karşılaşmadığımız, sıra dışı olayları hikâyelerime alırım.

C) Hiç vakit kaybetmeden, sıcağı sıcağına olayların üstüne giderdi.

D) Gerçek sanatçı er geç, bir gün olur kendini tanıtır.

E) Hastalanan bir komşumuzu ziyaret etmek, unutulmuş geleneklerimizdendir.

 

26. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde bir anlatım bozukluğu yoktur?

A) Kırlar, bahar gelince yemyeşil olurlar.

B) O yıllarda öğretmenlerimizi hem sever hem de korkardık.

C) Herkes kendi arasında konuşuyor, başkanı dinlemiyordu.

D) Garibanların evleri yıkılıp yerle bir oldu.

E) Doktor, gazetesini elinden bıraktı ve hastayı dikkatle dinledi.

 

27. Geleceğim bekle beni,

Bütün gücünle bekle.

Soluk sıkıntılarla ağırlaşan

Yağmurlar içinde bekle beni.

Karlar tozarken bekle,

Ortalık ağarırken bekle,

Kimseler beklemezken bekle beni.

Şairin, seslendiği kişiye iletmek istediği asıl duygu aşağıdakilerden hangisidir?

A) Özlem       

B) Umut        

C) Bağlılık

D) Sevgi        

E) Hasret

 

28. İnce dudaklarının ucunda her zamanki gibi kalın ve henüz külü dökülmemiş bir sigara vardı. Sırtını bankın arkalığına dayamış oturuyordu. Ağarmış başı yukarıda; gümüş çerçeveli gözlüklerinin parlak camları altında, olduğundan daha büyük görünen gözleri ta yükseklerdeki bulutsuz, lekesiz gökyüzünde idi. Ne düşünüyordu? Bir hikâye konusu, yeni romana bir pasaj…

Bu parçanın anlatımında özellikle aşağıdakilerin hangisinden yararlanılmıştır?

A) Öyküleme

B) Açıklama

C) Örneklendirme

D) Karşılaştırma

E) Betimleme

 

29. —- ama yeni sanatçı olabilir. Kaldı ki, sanatçının bu yenilik vasfı da ortaya çıkıp kendini kabul ettirinceye kadardır. Bundan sonrası sanatçılıkla ilgilidir. Yapılan iş sanat olunca yenilik zaten bünyede mevcuttur. Bu bakımdan her devrin sanatı, her sanatçının eseri yenidir.

Bu paragrafın başına aşağıdakilerden hangisinin getirilmesi en uygundur?

A) Yeni sanat diye bir şey bilmiyorum,

B) Sanatçının eskisi, yenisi olmaz;

C) Sanat eseri bir yenilik getirmemiş olabilir,

D) Sanatta yenilik, kişiden kişiye değişir,

E) Sanatta yenilik, her dönemin şartlarına bağlı olarak değişir,

 

30. Çocuğunuza: "Sen ne olmak istiyorsun?" diye soruyorsunuz.

– "Romancı olacağım." diye cevap veriyor. Siz de edebiyatı sevdiğiniz, bir toplumda edebiyatın gerekli olduğuna inandığınız için seviniyorsunuz; ama yine de;

– "Romancılıktan başka ne iş yapacaksın?" diye sorarsanız; bu

Yarım kalan cümle en uygun biçimde aşağıdakilerden hangisi ile sürdürülebilir?

A) sizin yazarlığı bir meslek olarak görmediğinizi gösterir.

B) çoğu zaman çevrenizde yanlış anlaşılır.

C) edebiyatın, sanatın toplum ihtiyaçlarını karşılamayacağını gösterir.

D) sanatın toplum için ihtiyaç olduğuna inanmadığınızı ortaya çıkarır.

E) yalnız romancılığa değil, sanata da saygınız olmadığını ortaya koyar.

 

31. (I) Çocuklarını hür düşünceli, ufku geniş ve aydınlık bir kafayla yetiştirmek isteyen ana babaların ilk yapacağı onlara iyisinden zengin bir kütüphane bırakmaktır. (II) En büyük servet, en değerli miras budur. (III) Çocuklar kitapların gölgesinde doğmalı ve kitaplara tutuna tutuna kendilerine bir yol çizmelidir. (IV) Nice zengin kütüphanenin mirasyediler, kıymetbilmez evlatlar ve torunlar elinde heba olup gittiğini de hepimiz biliyoruz. (V) Çocuklarına, torunlarına kitap sevgisini aşılamak boynunun borcudur anne-babaların.

Bu parçada numaralanmış cümlelerden hangisinde zamir yoktur?

A) I.   B) II.   C) III.   D) IV.   E) V.

 

32. Aşağıdaki cümlelerden hangisinde deyim kullanılmamıştır?

A) Kimse kimseyi dinlemiyor, bir kör dövüşüdür sürüp gidiyor.

B) Sabri Bey'in gün görmüş biri olduğu her halinden belliydi.

C) Kapıdan, dev cüsseli bir adam içeri girdi.

D) Ustanın işi bitirmediğini öğrenince veryansın etti.

E) Mehmet'in alacağı olsun, bir gün yine karşımıza çıkar.

 

33. Her nedense, genç yazarları, birdenbire yakası açılmamış kelime bulma merakı sarıveriyor.

Altı çizili bölümle anlatılmak istenen nedir?

A) Ele alınmamış yeni konular bulma

B) O güne değin söylenmemiş sözler söyleme

C) Herkesçe farklı yorumlanabilen ifadeler kullanma

D) Anlamı, belli çevrelerce bilinen argo sözler kullanma

E) Sanatlı süslü söyleyişlere yer verme

 

34. Eleştirmenlik oldukça zor, hatta tehlikeli bir meslektir. —-

Bu cümle aşağıdakilerden hangisi ile sürdürülürse, cümlenin anlamı pekiştirilmiş olur?

A) Söyledikleri, her zaman okurun beklentilerine uygun olmayabilir.

B) Kendini eleştirmen olarak görenlerin sayısı günden güne artıyor.

C) Birkaç saatte değerlendirilen yapıtlar olduğu gibi eleştirisi günlerce bitirilemeyenler de vardır.

D) Dayak yemek bile vardır işin içinde.

E) Eleştirmen olmak için sadece yetenekli olmak yetmez.

 

35. Bütün sanat etkinlikleri, aslında mutsuz çoğunluğa seslenme amacını gütse bile, ne yazık ki, mutlu azınlıkça değerlendirilir.

Bu cümlenin anlamından aşağıdakilerden hangisi çıkarılabilir?

A) Sanat eserinden toplumsal çıkar beklemek yersiz bir istektir.

B) Her sanat eseri, toplumda yalnız belli bir kesimin ilgisini çeker.

C) Sanatçı, içinde yaşadığı toplumun beklentilerini göz ardı edemez.

D) Sanat etkinliklerinin canlanması, toplumun ilgisine bağlıdır.

E) Toplumun, beklentilerini dikkate almayan eserlere ilgi duyması beklenemez. 

 

36. Bir çiftçi tarlasını sürer. Attığı bir tohumun bire yirmi, bire otuz vereceğini umut ederek. Elde edeceği ürünü yiyip yiyemeyeceğini hatta görüp göremeyeceğini bile düşünmeden… Bir kadın çocuğa gebedir. Onu bağrına basabilme umuduyla katlanır sıkıntılara. Onu sevip sevemeyeceğini bile aklına getirmeden… Bir kuş yuva yapar, yumurtlar ve yavrularına hırsla bakar, onları besler büyütür, içinden gelen bir yönlendirmeyle, neyi niçin yaptığını bile düşünemeden… Bir insan, bir leylek ve uçan bir kelebek… Herkes ve her şey, yaşamın yüklediği görevi bir biçimde yerine getirir.

Bu parçadaki ayrıntılar, aşağıdaki yargılardan hangisini güçlendirmek için verilmiştir?

A) İnsan hayattaki güçlükleri ancak güven ve umutla aşabilir.

B) İnsanı yaşama bağlayan, beklentileri ve yarınlara ait umutlarıdır.

C) İnsanı hayvandan ayıran en önemli yanı geleceğe ait umutlarıdır.

D) İnsan umutla, hayvanlar da içgüdüleriyle yaşamdaki görevlerini yaparlar.

E) Umutlarına ulaşamayacağını bilmesi, insanın yaşama isteğini yok eder. 

 

37. Başarılı eser "tek" olabilir, ama genellikle "tek başına" değildir. Geçmişin, şimdinin, giderek geleceğin verilerine bağlıdır. Bu verilerin yarattığı "ortam" içinde oluşur, bu ortama göre belirlenir; anlam, yorum ve değer kazanır. En yeni, en değişik, en özgün eserde dahi bu ortamın belirtileri bulunur. Bağsız, köksüz, etkisiz eser yoktur. Beklenmeyen, eşsiz sanılan yenilikler içeren eserler bile birtakım birikimlerin, etkileşmelerin sonucudur.

Bu parçadan çıkarılabilecek sonuç aşağıdakilerden hangisidir?

A) Sanat yapıtının özgün olması yazarın kişiliğine bağlıdır.

B) Sanat yapıtı, mutlaka ait olduğu toplumun izlerini taşır.

C) Her yapıt, geçmişin ve bugünün oluşturduğu ortamda ortaya çıkar.

D) Özgünlüğü amaçlayan sanatçı, yaşadığı koşulları iyi değerlendirmelidir.

E) İlgi görüp anlaşılmayan bir yeniliğin değeri yoktur.

 

38. Gün geliyor, insan ölümün yaklaştığını anlıyor da hayatını yanlış kurduğu için dövünmeye başlıyor: "Başka türlü yaşamalı, başka işlerle uğraşmalı, başka kişilerle düşüp kalkmalıydım." Bir devası yok bu üzüntünün. Yeniden doğamaz, yeniden genç olamazsınız ki… İş işten geçmiş, artık vakit yok yeni bir hayat kurmaya.

Bu parçada, özellikle aşağıdakilerden hangisi üzerinde durulmaktadır?

A) Bütün insanlar için ölümün kaçınılmaz bir son olduğu

B) Kişinin yanlışları ve doğruları ile kabul edilmesi gerektiği

C) Bazı kişilerin ancak hayatlarının sonunda mutlu olabileceği

D) Bir dönemden sonra geçmişteki yanlışlarını düzeltme olanağının olmadığı

E) İnsanın, başkalarının deneyim ve öğütlerinden yararlanmasının önemi

 

39. Divan edebiyatını gereği gibi okuyamadığımı, daha doğrusu okumaya fırsat bulamadığımı belirtmeliyim. Okuyabildiklerim arasında Fuzuli ve Şeyh Galip en başta gelirler. Nedim'i onlarla bir tutmamakla birlikte gene severim. Muhakkak ki Divan edebiyatı yabana atılacak bir edebiyat değildir. Bu edebiyattan öğreneceğimiz çok şey var. Pek çok konuda ufkumuzu açacaktır. Mallerme'in bütün yaşamını vererek yapmak istediği saf şiiri, Divan şairleri yüzyıllar önce gerçekleştirmişlerdir.

Yazar, bu parçada aşağıdakilerden hangisine değinmemiştir?

A) Divan edebiyatı ile yeteri kadar ilgilenemediğine

B) Şiirlerinde Divan şairlerinin etkisinin olduğuna

C) Fuzuli ve Şeyh Galip'in şiirlerini beğendiğine

D) Divan edebiyatından günümüzde yararlanılabileceğine

E) Divan şiirinin, kimi yönleriyle Batı şiirinden önde olduğuna

 

40. Eleştirmenlerin de bir faydası olur, ama geçicidir. Faydanın her türlüsü gibi eleştirmeninki de geçicidir. Bir vakitler ben de ötekinin berikinin lafına uymuş, eleştirinin de bir sanat olduğunu söylemiştim. Gülüyorum şimdi. Ne yaparsınız; gençtim, toydum. Umutlarım vardı benim de. Şair olmadığımı, olamayacağımı anlamıştım, gene de gözüm sanattaydı; bir adam, sanat adamı sayılmaktaydı. "Ne çıkar şair değilsem? Ben de eleştiriye veririm kendimi, o yoldan ün kazanırım, adım yarına kalır." diyordum. Baktım ki öyle değilmiş.

Bu parçanın yazarı için aşağıdakilerden hangisi söylenemez?

A) Eleştiri konusundaki düşüncelerinin değiştiği

B) Gençlik yıllarında şair olmayı istediği

C) Eleştirmenin yazdıklarının kalıcı olamayacağını anladığı

D) Gençlik yıllarında yazdığı eleştiri yazılarını beğenmediği

E) Gençlik yıllarına ait arzularını gerçekleştiremediği

 

CEVAP ANAHTARI

1-B  2-A  3-C  4-D  5-C  6-A  7-B  8-D  9-D  10-A  11-D  12-B  13-D  14-B  15-E  16-D  17-C  18-C  19-E  20-D  21-A  22-D  23-B  24-C  25-E  26-E  27-B  28-E  29-A  30-A  31-E  32-C  33-B  34-D  35-B  36-D  37-C  38-D  39-B  40-D


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir