YGS Türkçe Deneme Sınavı-38

1. (I) Öğretmenlik yaşamımın büyük bir bölümü, iletişim fakültesinde geçti. (Basit bir eylem cümlesidir.) (II) Öğrencilerimin dil becerilerini geliştirmek için onlara bazı konular verir, onlardan bu konular üzerinde üç dört dakikalık konuşma yapmalarını isterdim. (Bağımlı sıralı bir cümledir.) (III) Çoğu, bir dakikayı bile zor doldururdu. (Anlamca olumlu, kurallı bir cümledir.) (IV) 150-200 sözcüklük dar bir alana sıkışıp kaldıklarını, renkten renge girdiklerini görürdüm. (Yan cümle nesne göreviyle kullanılmıştır.) (V) Onları dinlerken üniversite seviyesindeki öğrencilerin dili katletmesi karşısında, içimi bir sıkıntı basardı. (Birleşik olumsuz bir cümledir.)

Bu parçadaki numaralanmış cümlelerden hangisiyle ilgili olarak ayraç içinde verilenler yanlıştır?

A) I.   B) II.   C) III.   D) IV.   E) V.

 

2. Güneş sabahları gökyüzünden turuncu bir çağlayan gibi, yeryüzüne ışığını döker; karanlığın pelerinindeki kuşlar, ağaçlar renklerini güneşin yumuşak ellerine bırakır.

Bu cümleyle ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi söylenemez?

A) Basit, türemiş ve birleşik sözcükler vardır.

B) Ünsüz yumuşamasına uğramış birden çok sözcük vardır.

C) "renklerini" sözcüğü tamlayanı düşmüş bir ad tamlamasıdır.

D) Birden fazla eylemsiye yer verilmiştir.

E) Yüklemler çatısı yönüyle geçişlidir.

 

3. (I) Misafir olduğum bu köy evinde pencerenin önüne oturdum. (II) Ucu işlemeli, kar beyazı perdeyi aralayınca karşıma ceviz ağaçlan çıktı. (III) Az ötede küçük bir bostan görünüyordu. (IV) Taştan örme bir duvarla çevrili, mevsimine göre çeşit çeşit sebzenin yetiştirildiği bir bostandı bu. (V) Bir insan ömrünü bu köyde geçirse bu organik yiyecekleri tüketse hiç sağlık sorunu yaşar mı?

Bu parçadaki numaralanmış cümlelerle ilgili olarak aşağıda verilenlerden hangisi yanlıştır?

A) I. cümlede, birden çok dolaylı tümleç kullanılmıştır.

B) II. cümlede, kurallı birleşik sıfata yer verilmiştir.

C) III. cümlede, nesne vurgulanmıştır.

D) IV. cümle, devrik bir isim cümlesidir.

E) V. cümle, sözde soru cümlesidir.

 

4. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde ayraç içindeki deyimin anlamı yoktur?

A) Verilen işi gereken süre içinde bitirmeyen, geciktiren, gönülsüzce çalışan bu adama iş yeri sahibi daha fazla tahammül edemedi. (ağırdan almak)

B) O, kendisine yapılan iyiliklerin ya da kötülüklerin mutlaka karşılığını verirdi. (altında kalmamak)

C) Romanımın son bölümünü sağlığımla ilgili yaşadığım sıkıntılardan dolayı bir türlü tamamlayamadım. (araya girmek)

D) Bir ay içinde şirkette işler öyle karıştı ki çözümlenemeyecek pek çok sorun ortaya çıktı. (çıkmaza girmek)

E) Onu bu sıkıntılı durumundan kurtarmak için birkaç arkadaşımdan borç para istedim. (hesaba katmak) 

 

5. Sanatçı, Salah Birsel'den Melih Cevdet'e, Hilmi Yavuz'dan Tahsin Yücel'e kadar deneme türünün başyapıtlarına imza atan kültür adamlarının, edebiyat ustalarının ördüğü duvara zarif bir tuğla yerleştiriyor bu yapıtıyla. Okurun hemen dikkatini çekecek, gönlünü çelecek bir albenisi var bu denemelerin. Müziğin, şiirin rüzgârlarına, ülkelerin ve toplumların maceralı yolculuklarına çıkmış bir yazarın yolculuklarından süzülmüş yazılar. Biçem sahibi yetkin bir yazarın damgasını taşıyor bu denemeler. Dille, dillerle, Türkçeyle haşır neşir olan yazarın duru anlatımının, etkileyici sözcüklerinin tadını almak isteyen her düzeyde okurun yararlanabileceği bir yapıt bu.

Bu parçada sözü edilen denemeciyle ilgili olarak aşağıdakilerin hangisi çıkarılamaz?

A) Özel bir okur kitlesine seslenmediği

B) Usta işi bir anlatımı olduğu

C) Açık, anlaşılır bir dil kullandığı

D) Zengin bir kültürel birikime sahip olduğu

E) Var olan yazınsal deneme geleneğinden yararlandığı

 

6. Aşağıdakilerin hangisinde verilen cümle, ayraç içindeki açıklamayla uyuşmamaktadır?

A) Anadolu'nun Akdeniz kıyılarında, üzerinde yerleşim bulunmayan en büyük adası olarak bilinen bu ada, Kaş'a bağlı Üçağız köyüne tekneyle sadece 15 dakika uzaklıkta. (Nesnel bir bilgi ortaya konuyor.)

B) Kaynaklara göre, oyuncağın tarihi Mısır'da başlıyor, topaç, bilye ve çember MÖ 1400'lerde, tahta at MÖ 5. yüzyılda Mısır'da ortaya çıkıyor; Firavun mezarlarında bebeklere MÖ 2. yüzyılda rastlanıyor. (Düşünce örneklerle ve sayısal verilerle destekleniyor.)

C) Birden patlayan havası, rüzgârla ayaklanan dalgaları, gidip de dönmeyen denizcileri ve derinliklerinde yatan sayısız batığı ile Karadeniz, korkunun kaynağı olmuştur. (Bir karşılaştırma yapılmıştır.)

D) Gevaş'ın Van Gölü'ne bakan kıyısından bir tekneyle Akdamar Adası'na doğru yol alırken Doğu'nun kar altındaki soğuk, sert ve vahşi ama bir o kadar da büyüleyici görüntülerine hayran hayran bakıyorum. (Nitelendirmelere yer verilmiştir.)

E) Amasra'da yaşayanlar için kanıksanmış dalgaların melodisi sizin beyninizi yıkar, temizler ve içinizdeki fırtınaları dinginleştirir; bundan dolayı Amasra için, sığınılan bir duygu limanıdır, demişlerdir. (Mecazlı söyleyişlere yer verilmiştir.)

 

7. Aşağıdaki cümlelerin hangisi ayraç içinde verilen kavramla uyuşmamaktadır?

A) Son yıllarda popüler romanların yazın dünyasında öne çıkması yetkin yapıtların, artık yazılmayacağı düşüncesini uyandırıyor. (kaygı)

B) Yapıtlarımda günlük yaşamı anlatıyorum çünkü okurlar yaşamından iz bulduğu yapıtları seviyor. (koşul)

C) Yazarlığa yeni başladığım yıllarda yaşadıklarımı genç yazarlara faydası olur diye anı biçiminde kaleme almayı düşünüyorum. (amaç)

D) Kırk yıla yaklaşan yazın yaşamında görüşlerini hiç değiştirmeyen yazar, bütün yapıtlarında düşünsel bir bütünlükle çıkıyor okurun karşısına. (tutarlılık)

E) İnternet'te, sosyal paylaşım sitelerinde sözcükler ne yazık ki bilinçsizce türetiliyor, yalan yanlış kullanımlar toplumda yayılıyor. (yakınma)

 

8. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde bir anlatım bozukluğu vardır?

A) Okulda her birimiz yıl sonuna kadar otuz kitap okuyacağız.

B) O şirkette herkes çalışmasının karşılığını alır, haksızlığa uğramazdı.

C) Okurlar onun akıcı anlatımı sayesinde, yapıtlarını bir çırpıda okuyor.

D) Öyküleriyle belli bir hayran kitlesi oluşturan sanatçı şimdi de roman yazıyor.

E) Eve gelen konuklar, işleri olduğundan ne bir şey yediler ne de bir şey içtiler.

 

9. (I) Eleştiri, edebiyatımızın en az okur bulan ve yazılan türüdür. (Edebiyatımızda pek rağbet görmediği dile getiriliyor.) (II) İster öznelliğin ağırlıkta olduğu bir eleştiri olsun isterse bilimsel yazılmış olsun eleştiri edebiyatımızın üvey evladıdır. (I. cümlede söylenenler destekleniyor.) (III) Yayınevleri ticari değerinin azlığından dolayı eleştiri kitabı yayımlamaya mesafeli yaklaşıyor. (Hiçbir değerinin olmadığı anlatılıyor.) (IV) Genç yazarlar özellikle eleştirmenlerin üzerine yönelen şimşeklerden ürktükleri için bu türe ilgi duymuyor, bu da edebiyatımızda eleştiri kaynağının kurumaya yüz tuttuğunu gösteriyor. (Bir saptamada bulunuluyor.) (V) Böyle giderse birkaç yıl sonra edebiyatımızda eleştirmen diye bir şey kalmayacak. (Koşula bağlı bir ön yargı dile getiriliyor.)

Eleştirinin ele alındığı bu parçadaki numaralanmış cümlelerden hangisi, ayraç içinde verilen açıklamayla uyuşmamaktadır?

A) I.   B) II.   C) III.   D) IV.   E) V. 

 

10. Sanatçının yazdığı şiirlere bakıldığında bunların bireysel olduğu kadar toplumsal bir düşünce yapısına sahip, az sözcükle derin anlamlar ortaya koyan, geçmişi ve yaşadığımız dünyayı kuşatabilen, ince bir dil işçiliğine sahip ürünler olduğu görülür; sanatçı bu şiirleriyle toplumda derin bir sarsıntı oluşturmuştur.

Bu cümlede belirtilenler aşağıdakilerden hangisiyle ilişkilendirilemez?

A) Yetkinlik  

B) Yoğunluk

C) Etkileyicilik          

D) Toplumculuk

E) Kalıcılık

 

11. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde bir yazım yanlışı vardır?

A) Norveç'te gelgitlerin etkisiyle oluşan sarp kayalıklarla çevrili doğal kanallar güzel manzaralar oluşturuyor.

B) Ağrı Dağı'na tırmanmayı düşünen dağcı grubu, kar yağışının durmasını beklemek için kamp kurdu.

C) Yabancı dil eğitimini Marmara Üniversitesi'nde tamamlayan öğrencilere diplomaları törenle verildi.

D) Ünlü şairin yaşamı, ölüm yıl dönümünde TRT'de bir belgeselde ele alındı.

E) 19 Haziran'da Çanakkale'ye bir gezi düzenlemeyi düşünüyoruz.

 

12. I. Bu küçük kasaba, kentleşmenin getirdiği sıkıntılardan uzak durduğu için tarihsel değerlerini tümüyle koruyor.

II. Belediye, kentin tarihsel dokusunun bozulacağı endişesinden olmalı, depremde zarar gören pek çok ahşap binanın yıkımına izin vermiyor.

III. Bu tarihî konak çok titizlikle yapılan restorasyon çalışmalarından dolayı yüzyıllardır ayakta duruyor.

IV. Bu körfezden çıkarılan batık gemiler burada yüzyıllar önce bir ticaret kolonisi bulunduğu izlenimini uyandırıyor.

V. Barok ve Rokoko tarzı mimarisinden dolayı turistlerin ilgi odağı olan bu yapının 19. yüzyılın ortalarında inşa edilmiş olabileceği söyleniyor.

Yukarıda numaralanmış cümlelerin hangilerinde hem gerekçe hem tahmin vardır?

A) I. ve II.   B) II. ve V.   C) III. ve IV.   D) III. ve V.   E) IV. ve V.

 

13. Sanatsal amaçlarla yapılan filmler, yavaş ilerleyen, karakterleri az konuşan, aksiyon içermeyen, yaşananları olduğu gibi anlatmaya çalışan sanat ürünleridir. Sanat kaygısı ön plandadır, vermek istediklerini mekân, davranış, yüz ifadeleriyle ortaya koymaya çalışan filmlerdir. Sinemayı bir eğlence olarak gören, gittiği filmde stresini atmaya çalışan izleyici kitlesinin bu filmlere ilgi göstermesi çok zordur. Çünkü bu filmler eğlendirmez, yaşam gerçeklerinden uzaklaştırmaz insanları. Dolayısıyla seyirciyi zihinsel yolculuklara çıkaran sanatsal filmleri geniş halk kitleleri anlamsız ve saçma bulur.

Bu parçada sanat filmleriyle ilgili olarak anlatılmak istenenler arasında aşağıdakilerden hangisi yoktur?

A) Didaktik bir yaklaşım benimsendiği

B) Olağanüstü öğelere yer verilmediği

C) Hareketli, serüven içeren olayların bulunmadığı

D) Yönetmenin mesajını dolaylı bir biçimde verdiği

E) Sınırlı bir izleyici kitlesine seslendiği

 

14. Aşağıdaki cümlelerden hangisi, ayraç içinde verilen noktalama kuralını örneklendirmemektedir?

A) Çocukluğunun geçtiği mahalleyi, okul çıkışı maç yaptıkları boş arsayı, arkadaşlarıyla gittiği piknik yerlerini asla unutamıyordu. (Cümle içinde ara sözleri ayırmak için bu ara sözlerin başına ve sonuna virgül konur.)

B) Antep; Urfa, Diyarbakır'dan daha gelişmiş bir kenttir. (Virgülle ayrılmış ikiden fazla eş değer öge bulunan cümlelerde özneden sonra noktalı virgül konur.)

C) Gabriel G. Marquez, Yüzyıllık Yalnızlık'ta kendi yaşamından o denli yararlanıyor ki Andre Malraux'un "Her roman aslında bir otobiyografidir." sözünü haklı çıkarıyor. (Başka bir kimseden veya yazıdan olduğu gibi aktarılan sözler tırnak içine alınır.)

D) Şair, öyle sıradan imgeler kullanıyor ki şiirlerini okuyanlar onun ne kadar özgün ve başarılı (!) bir şair olduğunu hemen anlıyor. (Bir söze alay, kinaye veya küçümseme anlamı kazandırmak için kullanılan ünlem işareti yay ayraç içine alınır.)

E) Boğaz'ın şaşırtıcı güzelliği İstanbul'da yaşayanları derinden etkiliyor. (Özel adlara getirilen iyelik, durum ve bildirme ekleri kesme işaretiyle ayrılır.) 

 

15. (I) Konuşmalarınızda başarılı olmak istiyorsanız her şeyden önce içtenlikli olun, yapay ve zorlama söyleyişlerden uzak durun. (II) Jest ve mimiklerinizle kullandığınız sözcüklerin uyumlu olmasına, ses düzeyinizin anlattıklarınızın önemi ölçüsünde yükselip alçalmasına dikkat edin. (III) Hem başkalarının konuşmalarını hem de kendi konuşmalarınızı inceleyin, saptayacağınız kusurları gidermek için bıkıp usanmadan çalışın. (IV) Ağzınızın laf yapıyor olması ya da konuşmayı çok seviyor olmanız konuşma sanatında ustalaşacağınız anlamına gelmez. (V) Konuşmanın amacı duygu-düşünce alışverişinde bulunmaktır, herkesin kendi duygu ve düşüncesinde kaskatı direnmesi değildir. (VI) Dolayısıyla konuşmanızın etkili olmasını istiyorsanız düşüncenizi, kendinizi başkalarından üstün görerek değil, konuşma sanatının ustalıklarını kullanarak ortaya koymalısınız

Bu parçaya göre aşağıdakilerden hangisi nitelikli bir konuşma için yapılması gerekenlerden değildir?

A) I. ve II.   B) II. ve VI.   C) III. ve IV.   D) III. ve VI.   E) IV. ve V.

 

16. (I) Yazar, sonsuz bir insan sevgisiyle yazdığı son romanında tarihi bir olaydan hareketle insanın kendi dünyasına yaptığı bir iç yolculuğunu anlatıyor. (II) Öne çıkan ve sevilen tüm romanlarından sonra yazdığı bu roman, o güne kadar yazdıklarının bir devamı gibidir. (III) Roman, Yunan mitolojisinden yola çıkarak, efsanede anlatılanlara bire bir bağlı kalmadan, Atina Kralı Theseus'un savaşlarını ve döneme dair gözlemlerini anlatır. (IV) Yazar bu kitapta Theseus'un ağzından insanın yaşamdaki amacını sorgulatırken araya kendi yorumunu ve isteklerini katar. (V) Okursa romanda oluşturulan atmosferin büyüsüyle masalla gerçeklik arasında gidip gelir.

Bir sanatçının romanının ele alındığı bu parçadaki numaralanmış cümlelerle ilgili olarak aşağıda verilenlerden hangisi yanlıştır?

A) I. cümlede, anlatılanların yazarın insancıl duygularının etkisini taşıdığı anlatılıyor.

B) II. cümlede, önceki romanlarıyla konu yönüyle yakınlığı olduğu belirtiliyor.

C) III. cümle, yapıta yönelik kanıtlanabilir bilgiler ortaya konuluyor.

D) IV. cümlede, yazarın olaylara müdahale ederek düşüncelerini gizleme gereği duymadığı söyleniyor

E) V. cümlede, anlatılanlarla ilgili olumsuz bir eleştiri yapılıyor.

 

17. Karadeniz'de yaz ortasında birden başlayan yağmurlarla sokaklara sis iner, hava kararır, bulutlar görünmez olur. Rüzgâr kopardığı yaprakları park etmiş arabaların camlarına yapıştırır. Kafelerde dışarıda oturanlar telaşla içeriye koşuşur. Gök insanlara korku salar, ağaçlar sallanır, herkes ıslanır. Ne var ki bu çok uzun sürmez, bir süre sonra, birden yağmur durur, tam da o anda caddeye, parka pırıl pırıl bir güneş düşer, yağmurda sırılsıklam olmuş arabaların üzerinde güneş parlar, hava açılır. Yağmur damlaları ağaç yapraklarından insanların üzerine damlar, sanki birkaç dakika öncesinin koşuşturmacası hiç yaşanmamış gibi sıradan bir yaz gününe yeniden dönülür.

Bu parçanın anlatımı ile ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi söylenemez?

A) III. kişili anlatımdan yararlanılmıştır.

B) Yansıma sözcüklere yer verilmiştir.

C) Sözcükler arasında sessel yinelemeler kurulmuştur.

D) Değişik cümle türlerine yer verilmiştir.

E) Öyküleme ve betimlemeden yararlanılmıştır.

 

18. Bu görüşe katıldığımı söyleyemem. Çünkü gerçek, kişiden kişiye, konumdan konuma ve tabii zamana göre değişir. Bugün çok önemli ve çarpıcı olan, altı çizilmesi gereken bir olgu, yarın sıradan bir hâl alabilir. Bir sanat eseri öncelikle estetik özellikler taşımalı. "Gerçekleri göstermeliyim." duygusuyla yapılan çalışmalarda ister istemez, sanatın arka planda kalacağına inanıyorum. "Bunlar gerçek hayatta yok!" diye bir cümle doğrusu tuhaf kaçıyor. Bence doğru cümle "Hiç de inandırıcı değil." olmalı. Gerçekliğin bire bir romana yansıması kural olsaydı fantastik roman olur muydu?

Bu parça aşağıdaki sorulardan hangisine karşılık söylenmiş olabilir?

A) Sanatçıların toplumsal sorunları olduğu gibi yansıtmasının doğru olmadığı düşüncesine ne dersiniz?

B) Bir yapıtta önemli olanın gerçeği ele alması değil, yazınsal nitelikler taşımasıdır, deniliyor bu konuda ne düşünüyorsunuz?

C) Yazınsal yapıtlarda bulunması gereken en önemli özellik, o yapıtın özgün olması mıdır?

D) Bir yapıtın değerinin anlattıklarıyla değil, konuyu ele alış biçimiyle belirlendiğini söyleyebilir miyiz?

E) Bir yazar, başarılı olmak istiyorsa yaşam gerçekliğini bütünüyle yansıtmalıdır, görüşünü nasıl değerlendiriyorsunuz?

 

19. Bu sanatçının yapıtlarını birbiri ardına okuyarak, satırlarının arasını eşeleyerek, üstünü örttüğü felsefesini, sorgulayıcı tavrını ve ince alayını bulup çıkararak onu tanımaya ve düşünsel etkinliğinden yararlanmaya çalışmak, okur için hem sanatsal zevk duyma hem de ufuk açıcı görüşler edinme kaynağı olacaktır.

Bu cümleye göre aşağıdakilerden hangisi sözü edilen yazarın özelliklerinden biri değildir?

A) Tutarlı görüşler ortaya koyma

B) Gülmeceye yer verme

C) Okuru düşünsel açıdan geliştirme

D) Eleştirel bir yaklaşım benimseme

E) Düşünceleri açık açık söylememe

 

20. Masmavi gökyüzü, sonbahar (I)görüntüsü (iyelik eki almış türemiş bir ad) altında kızıllaşmış ağaçlara (II)sapsarı (pekiştirmeli niteleme sıfatı) otlara (III)arkadaşlık ediyor (birleşik eylem); ilerideki beyazlıklar (IV)kışın (zaman belirteci) (V)yavaş yavaş (durum belirteci) çekildiğini simgeliyor.

Bu parçada numaralanmış sözlerden hangisiyle ilgili ayraç içinde verilen bilgi yanlıştır?

A) I.   B) II.   C) III.   D) IV.   E) V.

 

21. Ünlü yazar "Bizde eleştiri, Batı'da ortaya çıkan türlü kuramları haklı göstermek için başvurulan zorlama yargılar olarak karşımıza çıkıyor, sanatçıların kendine has kişiliğini yansıtan yönleri dikkate alınmıyor, yapıtlar önceden hazırlanmış bir çerçeveye sıkıştırılmaya zorlanıyor." diyor.

Bu cümleye göre yazarın bizdeki eleştiri anlayışında gördüğü eksiklik aşağıdakilerden hangisidir?

A) Yazın dünyasında ortaya konan ürünlere özgün bir yöntemle yaklaşılmaması

B) Okurun yorum yapmasına engel olacak bir yaklaşım benimsenmesi

C) Sanatçıların önceden belirlenmiş ölçütlerle değerlendirilerek özgün yönlerinin göz ardı edilmesi

D) Eleştirilerin bilimsel bir temelden yoksun olması

E) İdeolojinin öne çıktığı eleştirilerin yapılmaması

 

22. Deneme yazarının kültürlü olması aranan bir özelliktir. Kültürel birikimiyle hem kendi düşüncelerini etkili bir biçimde ifade etme hem okuru kültürel olarak geliştirme olanağına sahip olur. Ancak deneme yazarı —-. Hele de günümüzde zihin tembelliğini ve kolaycılığın özendirildiği bir kültürsüzlük ortamında… Bu yüzden bir deneme yazarı kitabının beklenen yararı sağlamasını istiyorsa onu geniş kitlelerin anlayabileceği bir biçimde sunmalıdır. Aksi takdirde anlattığınız değerli düşüncelerin hiçbir önemi kalmayabilir.

Bu parçada boş bırakılan yere düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilebilir?

A) düşüncelerini sıradan bir biçimde ortaya koyarsa başarılı olamayacağını bilmelidir

B) bu değerli birikimini güç anlaşılır bir anlatımla sunarsa büyük bir hata yapmış olur

C) günümüzün okurlarını dikkate alarak yapıtlarında güncel meselelere de yer vermelidir

D) kendi toplumuna ve kültürüne sırtını dönerse evrenselliğe de ulaşamayacağını unutmamalıdır

E) basit bir anlatımdan uzak durmalı, seçkin okurların seveceği güçlü bir anlatım kullanmalıdır

 

23. Akdeniz kıyıları, yazın insan akınına uğrar. Denizin mavisine âşık on binlerce kişi, güneşin altında yanan kentlere koşar. Ama gerçek gezginler, Akdeniz kıyılarını gezmek için kış aylarını beklerler. Çünkü insanın beynini pişiren güneş çekilmiş, gökyüzünde yumuşacık ışıklarla tenleri okşayan bir güneş belirmiştir. Gürültü, trafik ve yemek kuyrukları yok olmuş, sakin ve misafirperver Akdeniz kentleri ortaya çıkmıştır. Bu mevsimde, Kaş'tan denize doğru baktığınızda gri renkli hortumlar görebilir; bir yağmur sonrası toprak kokusunu duya duya Demre'den yukarı doğru tırmanırken yan yana duran iki gökkuşağına rastlayabilirsiniz. Kekova'da gezi teknelerinin korkusundan uzak, rahatça suyun tadını çıkaran uçan balıklar, kayığınızın pırpırıyla yanınızdan geçerler. Toroslar'ın üzerine beyaz bir şapka gibi konan kar, çam ağaçlarından oluşan bir çerçeve ile bezenir.

Bu parçanın anlatımıyla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi söylenemez?

A) Abartma yapıldığı

B) Benzetmeden yararlandığı

C) Kişileştirmeye yer verildiği

D) Önerilere yer verildiği

E) Farklı duyularla algılanan ayrıntılara yer verildiği

 

24. Şimdilerde ülkemizde roman türünde bir (I)patlama olduğu söyleniyor. Gevşek yapısı, okuru sıkmayan basit anlatımı ve kurduğu dünyanın kabullenirliğinden dolayı zamane okuru romanın (II)büyüsüne kapılıyor. Romanın bu kolay yapısına karşın öykünün (III)sıkı örgüsü ise okurdan bir çaba istediği için okur, bu zora gelmiyor. Ben popüler türlerin (IV)gelip geçici olduğunu düşünüyorum. Bir yazara düşen, (V)bu rüzgâra kapılmak değil, biçim ve içeriğiyle nitelikli öyküler ortaya koyarak ayakta kalmaktır.

Bu parçada numaralanmış sözlerle ilgili olarak aşağıda verilen açıklamalardan hangisi yanlıştır?

A) I. söz, artış, çoğalma

B) II. söz, çekiciliğinden kurtulamıyor

C) III. söz, kısa ve yoğun yapısı

D) IV. söz, kalıcı olamayacağını

E) V. söz, yönlendirme yapmak

 

25. Yazarlık yaşamımın ilk yıllarında çok kararlı bir öz Türkçe savunucusuydum. Dile yerleşen sözcükler de dahil asla başka bir dile ait sözcükleri kullanmıyordum. Bir süre sonra yazdığım öykülerdeki dilin zorlama ve yapay bir hâle dönüştüğünü gördüm. Çünkü anlatmak istediğim durumu Farsçadan dilimize giren ve enikonu Türkçeleşen bir sözcük çok güzel karşılayacakken ben sırf dil tutumumdan ötürü o durumu tam karşılayamayan, dahası bulunduğu yerde eğreti duran sözcükler kullanmak zorunda kaldım. O zaman anladım ki —-.

Bu parçanın sonuna düşüncenin akışına göre aşağıdaki cümlelerin hangisi getirilmelidir?

A) bir sözcüğün Türkçe karşılığı varken asla yabancı bir sözcük kullanmamak gerekir

B) dilleri zengin ya da fakir diye sınıflandırmak doğru değildir

C) Türkçe, hiçbir dille kıyaslanmayacak ölçüde zengin bir dildir

D) önemli olan, sözcüğün Türkçe kökenli olması değildir anlatılmak isteneni karşılayıp karşılamadığıdır

E) yabancı diller, Türkçeden daha zengin anlatım olanaklarına sahiptir

 

26. Sanatçının otuz yıldır yazdıklarına bakıyorsunuz hep aynı sorunların, düşüncelerin etrafında döndüğünü görüyorsunuz. Geçen onca yıl, sanatçının düşüncelerinde hiçbir yenilik ve farklılık oluşturmamış. Sanatçı, düşünce dünyasının kepenklerini kapatmış, toplumsal gelişmelere duyarsız kalmış, kendince önemli gördüğü sorunları anlatıp duruyor.

Bu parçada "düşünce dünyasının kepenklerini kapatmak" sözüyle sanatçıyla ilgili olarak anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?

A) Artık düşünsel konularla ilgilenmediği

B) Yazılarında gündemi takip edemediği

C) Düşünsel açıdan kendini geliştirmediği

D) Çelişkili düşünceler ortaya koyduğu

E) Karşılaştığı sorunlara çözüm yolu bulamadığı

 

27. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde bir birleşik sözcük sıfat görevinde kullanılmıştır?

A) Nisan ayında bu ovada ilkbaharın türlü renklerini görebilirsiniz.

B) Ankara-İstanbul karayolunun bazı bölümleri onarım nedeniyle ulaşıma kapatıldı.

C) Ünlü müzisyen sanatsever bir öğrenci grubuna gönüllü eğitim veriyor.

D) Son dönemde yapılan gökdelenlerin kentin görünümünü bozduğu söyleniyor.

E) Sanatçının gerçeküstücülüğün etkisiyle yazdığı romanlarının dili de başarılıydı.

 

28. (I) Bir sanat türü çoğunluğun ilgisini çekmeye başlayınca ticari bir yapıya bürünüyor, bir kere ticari özellikleriyle öne çıkınca da başına gelmedik kalmıyor. (II) Ticaret kuralları sanat kurallarını ezmeye başlıyor, sanatsal niteliklerden yoksun olan yapıtlar yazın dünyasında egemen oluyor. (III) Reklam kampanyalarıyla dışı yaldızlı, içi boş yapıtlar göklere çıkarılıyor ve yeni sanatçılar çoğunluğun ilgisini çekecek yapıtlara yöneliyor. (IV) Neyse ki bu durum uzun sürmüyor bir süre sonra, gerçek sanatseverler yetkin yapıtları aramaya başlıyor. (V) Sözde sanatçılar gözden düşerken başarılı, yetkin sanatçılar tekrar gözde olmaya başlıyor, yazın dünyası eski canlılığına dönüyor. (VI) Ticari değeriyle öne çıkan bir yapıtın niteliksiz olmadığı aldığı ödüllerden anlaşılıyor.

Bu parçadaki numaralanmış cümlelerden hangisi düşüncenin akışını bozmaktadır?

A) II.   B) III.   C) IV.   D) V.   E) VI.

 

29. Onun öykülerinde geniş, derin bir kültürel arka plan vardır: Felsefî konular, tarihsel anekdotlar, müzik yorumları, mitolojik göndermeler, rüya tartışmaları… Öykülerde pek çok özel ada, kavrama rastlarız. Yoğun bir şekilde ansiklopedik bilgiler, entelektüel aşırılıklar olsa da kültür onda didaktik bir nutuk olarak değil, içselleştirilmiş bir biçiminde yer alır. Özleştirme çabalarına yüz vermez. Öykülerinde temiz, akıcı bir Türkçe vardır. Okur, daha onun ilk cümleleriyle derdini anlatmak için olmadık biçimlere başvuran sıradan öykücülere inat, gürül gürül akan, bu coşkuyla kendini dizginleyemeyen bir büyük anlatıcıyla karşı karşıya kalır.

Bu parçada sözü edilen sanatçıyla ilgili olarak,

I. Sanatçının yapıtlarını zengin bir birikimle oluşturduğunu söyleyebilir miyiz?

II. Sanatçının yapıtlarında her düzeyden okura seslenebildiğim düşünüyor musunuz?

III. Sanatçının yazın dünyasında bazı türlerin ön plana çıkmasında etkisi oldu mu?

IV. Sanatçının yapıtta anlatılanları anlaması konusunda okuru yönlendirdiğini düşünüyor musunuz?

V. Sanatçının dili kullanışı yönüyle başarılı olduğunu söyleyebilir misiniz?

sorularından hangilerinin yanıtı vardır?

A) I. ve II.   B) I. ve V.   C) II. ve IV.   D) III. ve V.   E) IV. ve V.

 

30. Yazar, öykü kitabının ön sözünde "Ben öykülerimi yarım bırakıyorum, istiyorum ki bu yazdıklarımı okuyup sevenler işi sürdürsünler gönülleri nasıl çekerse. Eksikleri tamamlayıp geri kalanını dokusunlar kendileri için." diyor. Demek ki yazdığı öyküler, açık uçlu öykü ve okuru yazmaya yönlendiren, okurun düş gücünü kamçılayan bir biçimde.

Bu parçada "açık uçlu" sözüyle, yazarın öyküleriyle ilgili olarak anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?

A) Anlattığı olayların yarım kaldığı

B) Okura yorum yapma olanağı sağladığı

C) Okurun yaşantısını zenginleştirdiği

D) Anlatımının okuru derinden etkilediği

E) İçerik ve biçem yönüyle özgün olduğu

 

31. Az öykü yazan, daha doğrusu az "yayımlayan" biriyim. İlk öykümün yayınlanış tarihiyle (1983) ilk kitabımın yayınlanış tarihi arasında (1998) on beş yıl var. Bu sürecin uzun tutulması bilinçli bir tercihti. Çünkü ilk kitapların sanatçının fark edilebilmesi için çok önemli olduğunu düşünüyordum. Bu süreç içerisinde kendimi test etme imkânım oldu. Öyküler dergilerde yayımlandıkça çevremdeki tepkileri gözledim. Bu nedenle ilk öykülerimi acemiliklerimi atma, kendi dilimi bulma çabalarım olarak görüyorum. Her şeyiyle sahiplendiğim, acemiliklerimi üzerimden attığımı düşündüğüm öykülerimi yayımlamaya başladığımda ise ilk kitabımın dosyasını hazırladım. İlk öykülerimin büyük çoğunluğu bu devrede elendi ve kitaba giremedi. Bu nedenle hiçbir dergide görünmeden, kendini test etmeden öykü kitabı yayınlayıp hayal kırıklığı yaşayan yazarları gördükçe onların bu cesaretlerine şaşıyorum.

Bu parçadan sözü edilen yazarla ilgili aşağıdakilerden hangisi çıkarılamaz?

A) Başkalarının düşüncelerini dikkate aldığı

B) Yetkinliğe ulaşmadan yapıtlarını yayımlamayı doğru bulmadığı

C) Yazın dünyasına etkileyici bir giriş yapmak istediği

D) Öykünün çok çalışma ve yoğunlaşma gerektiren bir tür olduğuna inanmadığı

E) Aceleci olmanın başarıyı olumsuz etkilediğini düşündüğü

 

32. Sinema; müzik, resim gibi sanatların hemen hepsinden daha fazla ilgiyle karşılanmaktadır. (I) Sevilen bir filmi seyredenlerin sayısı, bir romanı okuyanların, bir müzik parçasını dinleyenlerin, bir resim ya da heykel sergisini gezenlerin sayısından çok daha fazladır. (II) Bu, sinemanın anlatım gücünden kaynaklanmaktadır. (III) Bir müzik parçasını dinleyip değerlendirme, bir şiirin tadına varmak için bazı ön bilgiler gerekir. (IV) Bu bilgilerden yoksun olanlar dinlediklerinin, gördüklerinin, okuduklarının zevkine varamazlar. (V) Değişik bilgi ve beğeni düzeyinde bulunanlar, aynı filmin değeri ve güzelliği üzerinde birleşebilirler.

Bu parçadaki numaralanmış yerlerden hangisine düşüncenin akışına göre "Ama sinemanın anlaşılması diğer sanatlar kadar bilgi gerektirmez." cümlesi getirilebilir?

A) I.   B) II.   C) III.   D) IV.   E) V.

 

33. Melih Cevdet Anday, 1940'lı yıllarda "Garip" hareketinin bir şairi olarak başladığı şiir serüveni toplumcu şiir, sürrealist şiir duraklarından geçerek başyapıt niteliğinde ürünler vererek devam etmiştir. Şiire düşünceyi, tarihi, mitolojiyi, felsefeyi getiren şair bunları şiir dilinden, imgesinden, musikisinden hiç ayrılmadan başarılı bir biçimde işlemesini de bilmiştir. Her şiirinde kendini yenileyen bambaşka bir şiir poetikasına ulaşan şair, sabit bir anlayışa bağlı kalmamıştır. Deneme ve incelemelerinde Türkçemizin bugününü ve dününü ele almıştır. Hiçbir yazısı, şiirinin gölgesinde kalacak derecede başarısız ve sıradan değildir.

Bu parçada Melih Cevdet Anday'la ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi çıkarılamaz?

A) Düzyazılarının, şiirleri ölçüsünde başarılı olduğu

B) Düşüncelerini, şiir sanatının gereklerinden uzaklaşmadan ortaya koyduğu

C) Kendi şiirini sürekli yenileyerek özgün bir şiir evreni oluşturduğu

D) Şiirlerinde günlük konuşma dilini kullandığı

E) Farklı akımların etkilerine açık şiirler yazdığı

 

34. Yeditepe Öyküleri, başarılı bir ressamın yazıyı, edebiyatı bir hobi, bir yan iş olarak görmediğine, tıpkı gerçek bir edebiyatçı gibi kendine has bir anlatımı olduğuna tanıklık ediyor. Konu, atmosfer, dil ve anlatım yönüyle son derece başarılı öyküler bunlar. Hiçbir yazın tecrübesi olmayan yazardan şaşırtıcı bir kitap bu. Çok sade, duru bir dille biraz fantastik, biraz gerçeküstü bir dünyanın kapılarını aralıyor okura. İstanbul'un kenar mahalleleriyle, sıradan insanlarıyla ele alındığı öyküler iç burkan bir duygusallıkla kaleme alınmış. Öykü sanatının can damarı olan ayrıntı öğesi yazarın kitabında oldukça işlevsel bir biçimde kullanılmış. Üzerine eğilip incelemesi gereken bu değerli yapıt, aynı zamanda keyifli okumalara da açık.

Bu parçada sözü edilen yazar ve yapıtıyla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi çıkarılamaz?

A) Yapıtın yazın dünyasında önemli bir yerinin olduğu

B) Yazarlığı sıradan bir iş olarak görmediği

C) Yapıtın biçem ve içerik yönüyle yetkin olduğu

D) Kahramanlarını günlük yaşamdan seçtiği

E) Duygu yoğunluğuna sahip yapıtın okuma hazzı verdiği

 

35. Her genç yazın kuşağı, edebiyatımıza bir bütün olarak değil, kendi kısa geçmişi ölçüsünde bakıyor. Kuşaklar edebiyatımızın uzak ya da yakın geçmişini iyi bilmediği ve kendinden önceki düşünsel ürünlerden habersiz olduğu için ortaya attığı sorunu kendinde başlayıp biten bir sorun olarak görüyor. Yoksa yazın yaşamının daha başlarında olan bir şairin hâlâ "Anlamsız şiir olmaz, şiirde mutlaka bir anlam olmalıdır." diye yazıya başlık atıp yazmaya durmasını nasıl açıklayabiliriz? Oysa ufak bir çaba gösterseler, kısacık bir inceleme yapsalar, bu konuyla ilgili elli yıldır neler söylendiğini görecek ve bu sorundan kurtulacaklar.

Bu parçada genç sanatçılarla ilgili yakınılanlar arasında aşağıdakilerden hangisi yoktur?

A) Yazınsal bir birikimden yoksun olmaları

B) Yazın dünyasında ortaya konan ürünleri küçümsemeleri

C) Kendilerinden önce yazılan yapıtları yeterince okumamaları

D) Kendilerini geliştirme ve yenileme ihtiyacı duymamaları

E) Yazın geçmişini takip etmedikleri için tartışılagelen konuları yeniymiş gibi sunmaları

 

36. Yapıtlarında biçimsel denemelere girişmez. Biçimde klasiğe yaslanmış ama modern anlatının imkânlarını da değerlendirmiştir. Onun için, içeriğin sağlam kurulması her şeyin önündedir. Derdinin "anlatmak" olduğu açıktır. Bu anlamda onun yapıtları, zaman aralığı, karakter fazlalığı, sözcük iktisadı açısından pek de istenen seviyede değildir. Yapıtlarında olaylar çok uzun bir zamana yayılır. Gençlikten ihtiyarlığa hatta ölüme kadar. Her öykü, içinde pek çok kahramanı barındırır. Anlatıcı kendisini kontrol edemez sanki. Adı geçen her tipe bir hikâye bulur. Baba, anne, oğul, kız öylece kalmaz, bunların doğumundan ölümüne kadar hikâyeleri anlatılır. Elbette bunun içeriğin zorladığı, dayattığı bir yöntem olduğu gözden kaçmaz.

Bu parçada sanatçıyla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi çıkarılamaz?

A) Yapıtlarında gerçeklerden yola çıktığı

B) Yapıtlarında bazı eksikliklerin olduğu

C) Kişilerin yaşamını bütünüyle anlattığı

D) Yoğun ve başarılı bir anlatımının olmadığı

E) Yapıtlarında içeriği anlatımdan daha çok önemsediği

 

37. Okurlarımdan biri Çıt Yok'u okuyup "Yaşlı bir insanın dünyasını çok iyi gözlemlemişsin." deyince hiç şaşırmadım. Ona kalkıp "Ben tümüyle on bir yaşındaki bir çocuğun düşünce evrenine ve bir kadının duygu dünyasına yoğunlaştım. Yaşlı bir adamın dünyası hiç aklıma bile gelmedi." demem çok yanlış olur. Bu yorumuyla okur, benim yazdığımdan başka bir anlam çıkarmış demektir. Hiçbir zaman benim anlatmak istediğimi anlamadı diye bir okura içerlediğimi bilmem. Hatta önemsemem, bu konuda okuru özgür bırakırım. Zaten benim yazdığımı yalnızca benim düşündüğüm şekliyle okuyorsa bir sorun var demektir. Ya kurgu çok yavandır ya da anlatılanları çoğaltma şansı vermiyorumdur okura.

Aşağıdakilerden hangisi böyle düşünen bir yazarın görüşleriyle bağdaşmaz?

A) Gerçek bir yazar, yapıtta anlatılanların okurda bıraktığı izlenimi dikkate almaz.

B) Anlamsal sınırları belirgin olan, bir derinlik içermeyen basit yapıtlar okura keşif imkanı vermez.

C) Bir yazar anlattıklarının eksik ya da yanlış anlaşılmasını doğal karşılamalıdır.

D) Bir okurun, yazarı anlayabilmesi onunla aynı dünya görüşüne sahip olmasını gerektirir.

E) Her okur, yapıtı kendi dünya görüşüne, birikimine ve yaşantısına göre değerlendirir.

 

38. (I) Röportajın okur ile yazar arasında oluşan bürokrasiyi kolay biçimde aşan bir yazınsal tür olduğuna inananlardanım. (II) Çünkü röportaj birtakım protokolleri çok çabuk yok sayar, okuru hangi mesafede olursa olsun yazara yaklaştırır. (III) Dolayısıyla yazarın öteki yapıtında okuru düşünmeyen, görmeyen diline karşın röportajda daha kişisel bir dil kuşandığını, okurunu doğrudan muhatap aldığını söyleyebiliriz. (IV) Gerçek bir röportaj, yazarların özel yaşamını değil, yapıtlarını tanıtıcı nitelikte olmalıdır. (V) Ülkemizde, özellikle son birkaç yılda, röportajın bu özelliğinden uzaklaştığına, yazarların kendi reklamını yaptığı bir araca dönüştüğüne tanık oluyoruz. (VI) Röportaj bugün yazarla ilgili bilinmeyenleri aydınlatmaktan, dolayısıyla da edebiyatımızı zenginleştirmekten uzaklaştıysa bunun en büyük sorumlusu, reklam peşinde koşan yazarların röportajı yanlış amaçlarla kullanmalarıdır.

Bu parça iki paragrafa ayrılmak istense ikinci paragrafın kaçıncı cümleyle başlaması uygun olur?

A) II.   B) III.   C) IV.   D) V.   E) VI.

 

39. —-. Söz gelimi, köyü köylüyü anlatıyorsanız diliniz şiveli ve argolu bir dil olmalı. Bu açıdan Yılanların Öcü'nde yöresel söyleyişlere yer vermemde ve argodan yararlanmamda anlattığım bu konunun önemli bir etkisi var. Kaplumbağalarda ele aldığım kahramanlar öfkeli ve acılı. Dolayısıyla dilinin de öfkeyi en iyi ifade edebileceğim sözcüklerden kurulu olması gerekiyor çünkü romanın temel meselesi böyle bir dili gerektiriyor. Hatta kullandığım cümleler de kısadır çünkü öfkeli olduğumuz zaman uzun cümle kurmayız, yüklemi veya özneyi yok ettiğimiz ya da sadece öfkemizi dışa vuracağımız temel sözcükleri seçeriz.

Bu parçanın başına düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilmesi en uygundur?

A) Her yapıtımda farklı konuları yeni ve özgün biçimlerde dile getirmeyi seviyorum

B) Bir yazarın yapay bir dil kullanınca başarılı olacağına inanmadığım için sade bir dil kullanıyorum

C) Ben her yapıtımda farklı bir dil kullanmayı özgürlüğümün bir gereği sayıyorum

D) Yapıtlarımda ele aldığım konular nasıl bir anlatım gerektiriyorsa ben de o anlatımı kullanıyorum

E) Yapıtlarımda gerçek yaşamdan kopmamaya çalışıyorum

 

40. Yazdığı son kitabı bir yayınevine gönderen yazar editörden şu yanıtı alır: "Ben kitabınıza bir eleştirmen gözüyle bakarsam onu beğendiğimi söyleyebilirim size. Ama yapıtınıza bir editör gözüyle bakmak zorundaydım. Yayınevimize güvenerek aldığı kitaptan sıkılanların, daha ilk sayfalarını okuduktan sonra ellerinden atacakların sayısını hesaba katmak zorundaydım. Dolayısıyla kitabınızı basamayacağımızı size üzülerek bildirmek isterim."

Bu parçaya göre yayınevinin, yazarın kitabını yayımlamama nedeni aşağıdakilerden hangisidir?

A) Yazarın yayınevinin savunduğu görüşlere ters düşmesi

B) Yazınsal açıdan istenen seviyede olmaması

C) Geniş kitlelerin severek okuyacağı bir yapıda olmaması

D) Yapıtın alışılagelen konulardan söz etmemesi

E) Yapıtın, okurların sanatsal düzeyini yükseltmekten uzak olması

 

CEVAP ANAHTARI

1-E  2-D  3-C  4-E  5-E  6-C  7-B  8-B  9-C  10-E  11-C  12-B  13-A  14-A  15-E  16-E  17-B  18-E  19-A  20-D  21-C  22-B  23-D  24-E  25-D  26-C  27-C  28-E  29-B  30-B  31-D  32-E  33-D  34-A  35-B  36-A  37-D  38-C  39-D  40-C

YGS Türkçe Deneme Sınavı-38 İndir!


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir