Öne Çıkanlar

“Tecahül-i ârif” sanatı, bilinen bir şeyi bilmezlikten gelme demektir. Edebiyatta ise şairin, bilinen bir şeyi, sanatsal bir nükte ile bilmiyormuş veya başka bir türlü biliyormuş gibi göstermesi sanatıdır. Bu sanat, tecahül-i arifane adıyla da bilinir.

Şiirde bir anlam inceliği oluşturmak için başvurulan bu sanatta hayret, övme, yüceltme, yerme gibi nedenlerden biriyle mutlaka bir nükte yapılması gerekir. Tecahül-i ârif ne hiç bilmemek ne de bildiğini tamamen gizlemektir. Özellikle bildiğini dolaylı yollardan anlatmaktır.

Tecahül-i Ârif Sanatına Örnekler:

“Gökyüzünün başka rengi de varmış
Geç fark ettim taşın sert olduğunu
Su insanı boğar ateş yakarmış
Her doğan günün bir dert olduğunu
İnsan bu yaşa gelince anlarmış “

Yukarıdaki dizelerde de şair tecahül-i ârif yapmıştır. Gökyüzünün farklı renklerini, taşın sert olduğunu, suyun insanı boğabileceğini, yine ateşin yakabileceğini elbette şair de biliyor. Ancak şair, kendisindeki ve çevresindeki birtakım değişiklikleri sonradan fark ettiğini anlatmak için bu yola başvurmuştur.

“Şakaklarıma kar mı yağdı, ne var
Benim mi Allah’ım bu çizgili yüz”

dizelerinde şair şakaklarına kar yağmadığını, şakaklarındaki beyazlıkların ağaran saçlarından kaynaklandığını biliyor aslında. Ama kendisindeki bu değişimi vurgulamak, artık gençliğinin elden gittiğini daha güzel bir şekilde anlatmak için bu yola başvurmuştur. Aynı şekilde ikinci dizede de şair tecahül-i ârif yapmıştır. Çünkü şair “yüzün” kime ait olduğunu biliyor; ama yüzündeki değişime dikkati çekmek için bildiği hâlde bilmiyor gibi davranıyor.

“Eğilmiş arza kanar, muttasıl kanar güller
Durur alev gibi dallarda kanlı bülbüller
Sular mı yandı? Neden tunca benziyor mermer?”

Son dizede şair tecahül-i ârif sanatına başvurmuştur. Şair de biliyor ki sular yanmadı. Ama akşam güneş batarken, güneşin kızıl ışıklarının suya yansıması sonucu su yanmış gibi görünür. İşte sudaki bu ışık oyuna dikkati çekmek için şair, bilmezden gelip “Sular mı yandı?” ifadesini kullanmıştır.

Tecahül-i ârif ile istifham sanatı birbiriyle karıştırabilir; çünkü ikisinde de soru söz konusudur. İstifhamda dikkati çekmek için nefret, kin, şefkat, hüzün gibi duygular soru şeklinde ortaya konur. Tecahül-i arifte ise bir nükte söz konusudur. Yani sorunun bir hedefi vardır, bunu ortaya çıkarmak için soru sorulur. Ayrıca istifham ile tecahül-i arif sanatları bir arada da kullanılabilir.

“Şimdi gerçek ey Safa yârimle hem sohbet miyim
Pek inanmam gaaliba görmekte rüya gözlerim”

İsmail Safa’dan alınan bu dizede şair, sevgilisi ile sohbet etmektedir. Ancak bunu bilmezden gelerek soru sormaktadır: Ey Safa. şu an yarimle sohbet mi etmekteyim? Şairin yâri ile sohbet etmesi gerçektir, ama şair bunu bilmezden gelerek inanmamış görünmektedir. Görüldüğü gibi bu dizelerde de soru sorma var; ancak bu soru bir nükte amacıyla sorulmuştur. Bu nedenle bu dizelerde tecahül-i arif yapılmıştır.

“Bu eller miydi masallar arasından
Rüyalara uzattığım bu eller miydi
Arzu dolu, yaşamak dolu
Bu eller miydi resimleri tutarken uyuyan “

Bu dörtlükte şair, resimleri tutan ellerin kime ait olduğunu biliyor aslında. Ama “eller”e dikkat çekmek için bilmezlikten gelerek tecahül-i arif sanatına başvuruyor. Bu dörtlükte soru sorma da söz konusu olduğu için aynı zamanda istifham sanatı da vardır.