Öne Çıkanlar

Servet-i Fünun döneminin oluşumunu kavrayabilmek için 1880 yılından sonraki edebî ortamı hatırlamak gerekir. Çünkü o yıllarda edebiyat dünyasında meydana gelen birtakım tartışmalar, bu tartışmalar sonucunda edebiyatçıların gruplara ayrılması, genç yazar ve şairlerin bunlardan etkilenmeleri, Edebiyat-ı Cedide anlayışının doğuşunu da hazırlamıştır.

Tanzimat sonrası Türk edebiyatı, kendi içinde iki döneme ayrılır. 1860-1876 arasındaki ilk döneme Tanzimat’ın I. kuşağına mensup Şinasi, Namık Kemal, Ziya Paşa ve Ahmet Mithat gibi şair ve yazarlar damgasını vurmuştur. Mehmet Kaplan bu döneme “Sosyal ve Politik Fikirler Devri” adını verir. Bu dönem, yaklaşık olarak II. Abdülhamit’in tahta çıktığı yıllara kadar sürer. II. Abdülhamit tahta geçtikten sonra (1876) edebiyatta yeni bir dönem açılır. Bu dönemde, Recaizade Mahmut Ekrem, Abdülhak Hâmit ve Samipaşazade Sezai gibi Tanzimat’ın II. kuşağına mensup şair ve yazarların ağırlığı hissedilir.

Tanzimat’ın I. kuşağına mensup şair ve yazarlar, eserlerinde toplumsal ve siyasal konulara yer verip, halkı eğitmeyi ve bilinçlendirmeyi amaçlarken; ikinci kuşağa mensup edebiyatçılar, gerek dönemin siyasal koşulları, gerekse özel hayatlarında karşılaştıkları acı olaylar ve içe kapalı, duygusal mizaçları nedeniyle ölüm, aşk ve doğa gibi bireysel temalara eğilmişlerdir. Kuşkusuz, Edebiyat-ı Cedide sanat anlayışının oluşumunda, bu ikinci kuşağa mensup Recaizade Mahmut Ekrem ve Abdülhak Hâmit’in eserleriyle vücuda gelen yeni edebiyat anlayışının payı büyüktür. Bunun yanında 1880’li yıllardan itibaren özellikle Recaizade Mahmut Ekrem ile Muallim Naci arasında meydana gelen edebî tartışmalar sonucunda ortaya çıkan gruplaşmalar da Edebiyat-ı Cedide’nin doğuşunu hazırlayan etkenler arasında sayılmalıdır.

1884’ten sonra Türk edebiyatı, Muallim Naci ve Recaizade Mahmut Ekrem ekseninde, yeni ve eski edebiyat taraftarları olmak üzere iki gruba ayrılır. Bu gruplaşmada, Naci’nin 1884’ten itibaren Tercüman-ı Hakîkat’in edebî kısmını yönetmeye başlaması ile söz konusu gazetede yayımladığı şiir ve eleştirilerin payı vardır.

Naci, Ahmet Mithat’ın daveti üzerine Tercüman-ı Hakîkat’te çalışmaya başlayınca, kısa zamanda etrafında bir halka oluşmuş, gazetenin edebiyat kısmı, Şeyh Vasfî, Elhac İbrahim Efendi, Mehmet Salahî ve Muallim Feyzî gibi şairlerin eski tarzdaki nazireleriyle dolmuş, Tevfik Fikret, İsmail Safa, Nabizade Nazım, Mehmet Celâl, Ali Ferruh, Menemenlizade Tahir gibi, kimi genç şairler de ilk şiirlerini burada yayımlamıştır. Ancak Ahmet Mithat Efendi, gazetesinde yayımlanan bu eski tarz şiirlerden hoşlanmaz ve Muallim Naci’yi Tercüman-ı Hakikat’ten uzaklaştırır. Bundan sonra Recaizade, önce Zemzeme III’te, ardından da Takdir-i Elhan’da Muallim Naci’nin şiirlerini eleştirir. Muallim Naci, kendisine yöneltilen eleştirilere, İmdâdü’l-midâd’da yayımladığı fıkralar ve Saadet gazetesinde, 15 Şubat 1886’da yayımlamaya başladığı Demdeme ile karşılık verir. Bu tartışma, kısa sürede yayılmış, kimi şairler, Naci’nin etrafında Ukâz-ı Osmânî adı altında toplanıp Saadet gazetesinde birbirlerine nazireler yazmışlardır. Buna karşılık İzmir’de Ukâzı Şubbân adı altında da Ali Ferruh, Abdülhalim Memduh, Tevfik Nevzat, Halit Ziya gibi gençler, Hizmet gazetesinde onları eleştirirler. Böylece Recaizade Mahmut Ekrem ile Mualim Naci arasında başlayan tartışma genişler. Naci yanlıları Saadet, İmdâdü’l-midâd ve daha sonra Teâvün-ı Aklâm gibi gazete ve dergilerde toplanırlar. Ekrem yanlıları ise, Gülşen, Gayret, Sebat, Risalei Hafî gibi dergilerde yer almışlardır.

İşte bu tartışmalar sonucunda edebiyatımızda iki kutup ortaya çıkmıştır. Menemenlizade Tahir, Ali Ferruh, Abdülhalim Memduh, Mehmet Rüşti, Ahmet Reşit gibi şairler R. Mahmut Ekrem’in yanında, Şeyh Vasfî, Harputlu Hayri, Mehmet Emin Humayî, Ali Ruhi, Üsküdarlı Safi, Halil Edip, Andelip, Müstecabî İsmet gibileri ise Muallim Naci’nin yanında yer almışlardır. Ekrem ile Naci tartışmasından sonra, başlangıçta Naci halkasında yer alan, ilk şiirlerini onun teşvikleriyle Tercüman-ı Hakikat, Saadet veya İmdâdü’l-midâd gibi gazete ve dergilerde yayımlayan İsmail Safa, Menemenlizade Tahir, Cenap Şahabettin, hatta Tevfik Fikret de, bu tartışmalardan sonra Naci halkasından ayrılarak yenilik yanlısı Recaizade Mahmut Ekrem’in yanında yer almışlardır. Söz konusu genç yenilikçi şairler, bundan sonra şiir ve yazılarını 1891’den itibaren Mirsad, Malûmat, Hazine-i Fünûn, Mektep, Maarif gibi dergilerde yayımlamışlardır.

Özetle, 1880’lerde Muallim Naci ile R. Mahmut Ekrem arasında başlayan tartışmaların sonucunda, Recaizade Mahmut Ekrem’in çevresinde toplanan gençlerin 1890’lı yıllarda Mirsad, Malûmat, Mektep, Hazine-i Fünûn, Maarif gibi dergilerde başlayan edebî faaliyetleri Servet-i Fünûn Edebiyatının kurulmasına zemin hazırlamıştır.

Servet-i Fünûn Edebiyatının kurulmasına zemin hazırlayan bir başka edebî olay da, Hasan Âsâf adlı bir genç şairin Musavver Malûmat’ta yayımlanan “Burhân-ı Kudret” (7 Kasım 1895) başlıklı şiiri dolayısıyla çıkan tartışmalardır. Bu tartışma edebiyatımızda ‘abes-muktebes’ tartışması olarak da bilinir. Tartışmalara neden olan şiirdeki beyit şöyledir:

“Zerre-i nûrundan iken muktebes
Mihr ü mehe etmek işâret abes”

Bu beyitte kafiye oluşturan ‘muktebes’ kelimesinin sonu “sin” harfiyle, ‘abes’ kelimesinin sonu ise “peltek se” ile biter. Divan edebiyatı kafiye geleneğine göre, yazılışları farklı olduklarından bu iki harf kafiye olamaz. O nedenle Mehmet Tahir Efendi, ‘muktebes’ ve ‘abes’ kelimelerinin kafiye olamayacağını ileri sürer. Tartışma, kafiye kulak için midir, göz için mi sınırını aşıp, Recaizade Mahmut Ekrem’i de içine alan bir yenilikçi-gelenekçi tartışmasına dönüşür. Edebiyat-ı Cedide topluluğunun oluşumunda işte bu tartışmanın yarattığı gruplaşmanın da etkisi vardır.

Birtakım yazar ve şairlerin Servet-i Fünûn dergisinde toplanmasına neden olan ikinci olay ise, Ekrem’in Şemsa adlı hikâyesinin, kendisinden izin alınmadan Musavver Malumat’ta yayımlanmasıdır. Recaizade Mahmut Ekrem, Servet-i Fünûn dergisine gönderdiği bir yazıyla bu olayı protesto eder. Yenilikçi şair ve yazarları bu dergide toplamak için Servet-i Fünûn’u çıkaran Ahmet İhsan’la görüşür. Artık adım atılmıştır; yenilik yanlıları Servet-i Fünûn dergisinde toplanacaklardır.

Bütün bunlar gösteriyor ki, Edebiyat-ı Cedide topluluğunun oluşumunda II. Abdülhamit döneminin toplumsal ve siyasal koşulları ile şair ve yazarların içe kapalı, duygusal mizaçları yanında, 1884’ten sonra, önce Muallim Naci ile Recaizade Mahmut Ekrem arasında başlayan, ardından yenilikçi gelenekçi tartışmasına dönüşen edebî tartışmaların da payı vardır.