Öne Çıkanlar

Batı dünyası millet veya toplumlarının tarihlerinde çok önemli bir yeri bulunan hümanist felsefe, bu felsefenin hayatın değişik alanlarına somut yansıması olan Rönesans ve Rönesans’ın dinî cephesini oluşturan reform hareketi arasında çok yakın ve çoğu zaman iç içe geçmiş bir ilişkiler ağı vardır.

Lâtince “homo”(insan) veya “humanus”tan (insan) gelen “hümanizm” kelimesi, Batı dillerinde XVIII. yüzyılın ortalarından itibaren görülmekle birlikte, 1850’lerde yaygın bir biçimde ve bugünkü anlamında kullanılmaya başlanmıştır. Hümanizm’in genel anlamı; “insanlık aşkı, insaniyete muhabbet, insancıllık/insancılık; insanı, renk, ırk, din ve mevkiini dikkate almadan sevmek, onun hayrını düşünmek özel anlamı; “Rönesans çağında Eski Yunayı ve Lâtin edebiyatına dönüp ona değer vereyi, tanıtan, araştıran öğreti”; felsefî anlamı ise; “insanî değerlerin savunulmasını esas alayı dünya görüşü”., veya “Genel olarak, akıllı insan varlığını tek ve en yüksek değer kaynağı olarak gören, bireyin yaratıcı ve ahlâkî gelişiminin, rasyonel ve anlamlı bir biçimde, doğaüstü alana hiç başvurmadan, doğal yoldan gerçekleştirebileceğini belirten ve bu çerçeve içinde insanın doğallığını, özgürlüğünü ve etkinliğini ön plâna çıkartan felsefî akımdır.

İlk belirtileri XIV. yüzyılın başlarında İtalya’da görülmeye başlayan hümanizm ve Rönesans, asıl gücüne XV. yüzyılda ulaştı ve XVI. yüzyılın sonuna kadar da varlığını sürdürdü. İtalyan asıllı Dante (1265-1321), Petrarca (1304-1374) ve Boccacio (1313-1375), hümanizm ve Rönesans’ın ilk müjdecileridir. Söz konusu üç şahsiyet, kendilerini Antik Çağ’a bağlayan, ama yüzyıllar önce kopmuş bulunan kültür ve sanat köprüsünü yeniden kurmaya ve böylece hümanist düşünce ve Rönesans hareketini başlatmaya muvaffak olmuşlardır, İtalya’dan sonra XV. yüzyılda İspanya, Portekiz, Fransa, İngiltere ve Almanya’ya sıçrayan hümanizm ve Rönesans, bu ülkelerde de birbirine çok yakın anlayış içinde hayat bulmuştur.

Hümanist Sanat/Edebiyatın İlke ve Nitelikleri
Hümanist felsefe ile Rönesans ve reform hareketlerinin yaşandığı dönemin elbette ki kendine has bir sanat/edebiyat anlayışı ve bu anlayışa göre şekillenmiş bir sanat/edebiyatı vardır. XV. asrın sonundan XVII. asrın başlarına kadarki dönemde esas olan hümanist sanat/edebiyat veya Rönesans dönemi sanat/edebiyatının temel ilke ve niteliklerini şu şekilde sıralamak mümkündür:

Antik Yunan ve Lâtin Sanat/Edebiyatını Örnek Alma: Yukarıda da belirttiğimiz gibi, hümanizm gücünü Antik Çağa dönüşten almaktadır. Hümanist sanatkâr, Antik Yunan ve Lâtin kültür ve sanatına dönerek onu kendine örnek alır. Dogal olarak bu tavır, Antik Yunan ve Lâtin kültürünün estetik ideallerini bağlanmayı ve bu kültürün eserlerini ihtiva ettikleri dünya görüşü, konusu, biçimi, dil ve üslûptan açılarından örnek almayı ve -bir anlamda- taklit etmeyi beraberinde getirmiştir. Ancak bunun basit bir taklit olmadığını söylemek gerekir. Hümanist sanatkâr, Antik dönem sanatkâr ve eserlerinin üstün yanlarını alıp kendi sanat ve zevk potasında yeniden yoğurarak eserini yazmaya çalışır.

Hümanist sanat/edebiyat, Eflâtun’dan ziyade Aristo’nun sanat ile ilgili görüşleri; bu görüşlerin yeniden yorumu üzerine oturur. Yani sanatta asıl olan kural, mimesis (taklit, yansıtma) dir. Bununla birlikte Hıristiyanlık, hümanist sanatta varlığını korur. Ancak sanatın Orta Çağa göre çok daha dünyevî, beşerî ve aklî olduğu da bir gerçektir. Hıristiyanlık öğretisinin dünyevi gerçeklikle karşılaştıran dönemin en tipik eserinin Boccaccio’nun “Decameron”u olduğu söylenebilir.

İnsanı Sanatın Konusu Yapma: Hümanist sanat/edebiyatın asıl konusu insandır. Elbette bu insan, evrensel insandır. Hümanistlere göre, doğuştan birtakım zaaflara sahip olan insan, eğitimle belli bir ruh-beden dengesine ulaşabilecek potansiyele sahiptir. Zira insan, bir Tanrı melekesi olan akla sahip ve bu aklı sayesinde Tanrı’ya en yakın varlıktır. Bu sebeple o sorumluluk sahibidir, iyi insan, inançları ile aklı arasında bir denge kurabilmiş; iradesini Tanrı iradesinin emrine verebilmiş olandır. Hümanist sanat/edebiyatın amacı, insanı cennetteki kusursuzluğuna doğru götürmektir. Bu sebeple bu sanatın muhtevası, rasyonalizm, denge ve düzen kavramları çerçevesinde ifadesini bulur. Amacı da zevk vererek eğitmektir.

Evrensel Olma: Hümanizm, adı üstünde insancıllığı esas aldığı; yani bütün insanları veya insanlığı kucaklama arzusunda olduğu, Eski Yunan ve Lâtin’i örnek ve ideal kabul ettiği için, sanatkârın içinde yaşadığı çağa, topluma ve bunların millî ve mahallî değerlerine uzak kalmıştır. Önemli olan şu veya bu toplumun, zamanın, mekânın şu veya bu insanı değil, genel ve evrensel olanın anlatılmasıdır. Bu sebeple hümanistler millî değil, evrenselcidir.

Aristokrat Olma: Hümanist sanat/edebiyat, büyük ölçüde aristokrattır. Sanatkârların büyük bir kısmı asilzade ve askerdir. Daha da önemlisi, sanatkârların önemli bir kısmı değişik sıfat veya görevlerle kralların, derebeylerin, kilisenin hizmetinde bulunan insanlardır. Kral ve soyluların kanatlan akındaki sanatkâr, sanatını saray ortamında ve efendisinin zevki çerçevesinde şekillendirir. Hümanist sanatın söz konusu aristokratlığındaki bir başka sebep, dayandığı ve örnek aldığı kaynaktır. Çünkü Lâtinceyi belli bir kesimin dışındaki halk bilmez.

Dil, Üslûp ve Şekil Endişesi: Hümanist sanat/edebiyat, her geçen gün biraz daha güçlenen ve belirginleşen bir dil, üslûp ve şekil endişesine sahiptir. Söz konusu endişe, hem esas olan kaynak ve o kaynağın eserlerinden hem de eserin içinde hayat bulduğu ortamdan kaynaklanır. Ancak bu üslûp bir hayli tumturaklı ve yapaydır. Bu sebeple de hümanist edebiyat, halka hitap etmekten uzak aristokrat bir kimliğe sahiptir.

HÜMANİSTLER VE ESERLERİ

Dante Alighieri (1265-1321): İtalyan edebiyatının kurucusu ve Rönesans’ın hazırlayıcısı şair.
Eserleri: İlâhî Komedya, Yeni Hayat, Canzoniere.

Francesco Petrarca (1304-1374): İtalyan şairi.
Eserleri: Canzoniere, Trionfi, Le Rirne.

Giovanni Boccacio (1313-1375): Hikâye türünün yaratıcısı ve ilk yazarı, İtalyan asıllı yazar hikâyelerini “Decamerone” adlı kitabında toplamıştır.
Eserleri: Flostirato, Ameto, Flocolo.

François Rabelais (1490-1553): Fransız yazar ve düşünürü.
Eserleri: Pantagruel, Gargantua, Üçüncü Kitap, Dördüncü Kitap, Beşinci Kitap.

Pierre de Ronsard (1524-1585): Rönasans devrinin Dante’den sonra en ünlü Fransız asıllı şairidir.
Eserleri: Aşklar; Odlar, Eglogalar.

Michel de Montaigne (1533-1592): Serbest düşüncenin öncülerinden olan meşhur Fransız yazarı. Tek eseri “Denemeler” adını taşır.

Migel de Cervantes (1547-1616): İspanyol edebiyatının ünlü yazan. Galatea ve Don Kişot romanlarıyla tanınır.

William Shakespeare (1564-1616): İngiliz ve dünya tiyatro edebiyatının büyük sanatkârı.
Eserleri: Windsorlu Şen Kadınlar, Yanlışlıklar Komedisi, Kum Gürültü, Beğendiğiniz Gibi, Hırçın Kız (komedi), Venedik Taciri, Fırtına (dram), Romeo ve Juliet, Hamlet, Julius Caesar, Machbeth, Othello, Kral Lear (trajedi).