Öne Çıkanlar

ÇIKMAYAN MANA
Mehmet Akif, Baytar Mektebi’nde müdür yardımcısı olarak çalıştığı bir dönemde, muhasebeden gelen bir yazıyı anlayamaz.
Yazıyı kaleme alan Salih Efendi’yi arayarak, yazıda ne demek istediğini sorar.
Salih Efendi, “Yazıyı iki türlü anlam çıksın diye böyle yazdık efendim!” cevabını verince, Mehmet Akif dayanamaz ve:
-Hayret doğrusu, der. Biz bir anlam bile çıkartamadık da…
 
SUSTURUCU TEDAVİ
Zamane gençlerinden biri, bir toplantıda Mehmet Akif’i küçük düşürmeye çalışıp:
“Mehmet Bey Siz baytardınız, değil mi?” demiş.
Mehmet Akif, istifini bozmadan şu cevabı vermiş:
“Evet, bir yeriniz mi ağrıyordu?”
 
İSTANBUL SEVGİSİ
Yahya Kemal’e: “Ankara’nın en çok hangi tarafını seviyorsunuz” diye sorduklarında şu cevabı vermiş:
-İstanbul’a dönüşünü…
 
DÜŞMANININ CANI
Şair Nef’ i bir toplantıda konuşurken, düşmanlarından biri içeri girmiş, fakat herkese selam verdiği halde kendisine:
-“Merhaba canım!” demiş.
Nef’i durur mu? Hemen cevabı yapıştırmış:
-Derhal çıkıyorum.
 
GÖNÜLSÜZ GÖNÜL
Abdülhak Hâmid’ in evindeki sohbette, konu gençlik ve ihtiyarlıktan açılır. Yaşı geçmiş bir hanım, Abdülhak Hamid’ e döner ve:
-Efendim, gönül kocamaz! der.
Hamid cevap verir:
-Kocamaz ama, kocamış bir vücut içinde oturmak da istemez.
 
UYKU KARDEŞLİĞİ
Mevlana Hazretleri, talebelerinin biriyle yürürken, yol kenarında birkaç köpeğin sarmaş dolaş uyuduklarını görürler. Yanındaki talebesi:
-Güzel bir kardeşlik örneği, der. Keşke insanlar da bundan ibret alsa. Mevlana, tebessüm ederek karşılık verir:
-Aralarına bir kemik atıver de, gör kardeşliklerini.
 
BÖYLE KORUNUR
Çok değerli olan kütüphanesini millete vakfeden Koca Ragıp Paşa, onların bakımı için tanıdıklarından birini memur tayin eder. Bir gün ansızın kütüphanesini ziyarete giden Paşa, etrafı ve kitapları toz, toprak içinde bulunca canı çok sıkılır ve belli etmemeye çalışarak:
-Seni tebrik ederim yavrum, der. Gerçekten de gerçekten de emniyetli bir adammışsın. Teslim edilen şeylere hiç el sürmemişsin, âferin!
 
MAYMUNA DÖNMÜŞSÜN
Üstad Necip Fazıl’ın sakallı halini gören biri, üstada hakaret etmek için :
– “Üstad bu ne hal maymuna dönmüşsün.” der…
Bu söz üzerine üstad adama haddini bildirir:
-“Öyle mi, peki o zaman arkamı döneyim!..”
 
İKİNCİ GECE DE OYNARSA
Bernard Shaw ile Churchill hiç geçinemez ve sık sık birbirlerini iğnelermiş.
Bernard Shaw, bir oyununun ilk gecesine, Churchill’ i davet etmiş ve davetiyeye de bir pusula iliştirmiş:
– “Size iki kişilik davetiye gönderiyorum. Bir dostunuzu alıp gelebilirsiniz. Tabii dostunuz varsa.” Churchill, hemen cevap göndermiş:
– “Maalesef o gece başka bir yere söz verdiğim için oyununuzu seyretmeye gelemeyeceğim. İkinci gece gelebilirim, tabii oyununuz ikinci gece de oynarsa.”
 
KAYBETTİĞİN ZAMAN İÇİN
Bir gün Eflatun, talebelerinden birini kumar oynarken yakalamış ve şiddetle azarlamış. Talebesi:
– “İyi ama ben çok az bir paraya oynuyordum” diye itiraz edecek olunca Eflatun cevap vermiş:
– “Ben seni kaybettiğin para için değil, kaybettiğin zaman için azarlıyorum.”
 
AKŞAM YEMEĞİ
Yahya Kemâl, dostlarından birine:
-Bu akşam benimle yemek yer misin? Diye sorunca, arkadaşı:
-Hay hay! der. Çok memnun olurum. Hiçbir mazeretim yok!
Yahya Kemal gülümseyerek karşılık verir:
-İyi öyleyse, bu akşam size geliyorum.
 
ÇINAR AĞACI
Öğrenci;
-Hocam, diye sormuş. İnsan, maymunun gelişmiş şeklidir”diyorlar. Ne dersiniz? Seyid Ahmet Arvasi cevap vermiş.
-O mantığa göre çınar ağacı da maydanozun gelişmiş şeklidir.
 
SADECE ŞEMSİYE YAPIN
Bir şemsiye tamircisi, yazmış olduğu şiirleri incelemesi için Shakespeare’e gönderdiğinde, ünlü yazarın cevabi şu olur:
– Dostum siz şemsiye yapın, hep şemsiye yapın, sadece şemsiye yapın..
 
GALİLEO VE KULAKLARI
Kulaklarının büyüklüğü ile ünlü Galileo’ ya hasımlarından biri:
– Efendim, demiş. Kulaklarınız, bir insan için biraz büyük değil mi?
Galileo:
– Doğru, demiş. Benim kulaklarım bir insan için biraz büyük ama seninkiler bir eşek için fazla küçük sayılmaz mı?
 
NE ALIRSINIZ?
Yahya Kemal bir yokuşu çıkıncaya kadar nefes nefese kalır.
Yokuşun sonundaki lokantadan bir garson seslenir:
-Buyrun beyim ne alırsınız?
Yahya Kemal tebessümle:
-Evlat, müsaade edersen bir nefes alacağım.
 
FİKİR SAKLAMAK
Şahabettin Süleyman, bir gün Ahmet Haşim’e:
-Üç günden beri zihnimde önemli bir fikir saklıyorum, dediğinde, Ahmet Haşim, onun fikir üretmedeki kısırlığını ima ederek şöyle demiş:
-Günahtır yahu, salıver gitsin şu fikri. Zavallıcık günlerden beri tek başına kim bilir ne kadar sıkılmıştır?
 
YARININ ANNELERİ
Ömer Seyfettin, kız lisesine edebiyat öğretmeni olduğu zaman, bazı arkadaşları şaka yollu:
– “Senin kadar genç bir adamı kız lisesine nasıl tayin ettiler?” diye takılmışlar.
Ömer Seyfettin:
– Aman cancağızım benim karşımda genç kızlar yok ki… Yarının anneleri var.
 
YAZDIKLARINIZI GÖRDÜM
Oldukça şöhretli bir şair ve ressam, Yahya Kemal’e sorar:
– Ne dersiniz üstat? Resim mi yapayım, şiir mi yazayım?
– Resim yap resim!
– Fakat siz benim tablolarımı görmediniz ki!
– Evet, tablolarınızı görmedim ama yazdıklarınızı okudum.
 
HENÜZ YAZMADIKLARINIZI
Genç şâirlerden biri yazdığı bütün şiirlerini Yahya Kemal’e okur, sonra büyük bir merakla sorar:
— Üstadım, içlerinden hangilerini beğendiniz? Yahya Kemal şöyle cevap verir:
— Henüz yazmadıklarınızı!..
 
YÜZDE ELLİ
Necip Fazıl mahkemede sinirlenmiş. Hâkime:
– Burada bulunanların yüzde ellisi eşektir, demiş.
Hâkim sözünü geri almasını istemiş. Şair buna yanaşmamış. Ancak hâkim diretmiş. İşin kötüye varacağını anlayan Necip Fazıl:
– Peki hâkim Bey demiş, sözümü geri alıyorum. Burada bulunanların yüzde ellisi eşek değildir.
 
NE DİYE BİNDİN
Necip Fazıl Kısakürek vapurla Karaköy’e geçerken yanına biri yaklaşıp:
– Üstad, diye sormuş. Peygamberlere ne diye gerek duyuldu, biz kendimiz yolumuzu bulabilirdik.
Necip Fazıl, okuduğu kitaptan başını kaldırmadan:
– Ne diye vapura bindin ki, cevabını vermiş. Yüzerek geçsene karşıya.
 
FAZİLET
Nihad Sami Banarlı’nın anlattığına göre Yahya Kemal bir dönemdeki sohbetlerinde sık sık şöyle dermiş:
Çocuklarımıza dediler ki:
– Selçuklu ve Osmanlı medeniyetini bilmemek fazilettir.
– Osmanlı devri Türkçesini bilmemek fazilettir.
– Fuzuli’yi, Nedim’i, Namık Kemal’i, Hamid’i, Fikret’i bilmemek bir fazilettir.
– Hasılı, … bilmemek bir fazilettir.
Çocuklarımız bir de baktılar ki meğer ne çok faziletleri varmış.
 
HANGİ KİTAPLARI OKUR?
Eski kitapçılardan Arif Polat’ın dükkânına gelen bir tanıdığı, çeşitli kitapları inceleyip:
– “Bazı kitaplara bakıyorum da; bunları kim okur, diye merak ediyorum” deyince, Arif Polat başını kaldırmadan şu cevap vermiş:
– Ben de bazı insanlara bakıyorum da, bunlar hangi kitapları okur, diye merak ediyorum.
 
ANLADIĞININ İSPATI
Tanıdıklardan biri, yazdığı romanın müsveddelerini Neyzen Tevfik’e göstererek fikrini sorar:
Neyzen beğenmediğini ifade edince, adam:
-İyi ama der. Siz hiç roman yazmadınız ki!
Neyzen Tevfik şu cevabı verir:
-Ben yumurtanın tazesini bayatını iyi anlarım. Ama bu güne kadar hiç yumurtlamadım.
 
DÜNYANIN YÜZÜ
Hastalıktan ötürü gözleri kapanmış olan bir adam, halk şairi Seyrani’ye:
-Bende dünyayı görecek göz mü kaldı? diye şikayette bulununca, söz eri Seyrani:
-Hiç üzülme dostum demiş. Zaten dünyaya da bakılacak surat kalmadı.
 
HAKLI ÖLÜM
Sokrates ölüme mahkûm edildiğinde, eşi ağlayama başlar. Sokrates eşine neden ağladığını sorar. Eşi:
-Haksız yere ölüme götürülüyorsunuz, onun için ağlıyorum, der.
Sokrates gayet sakin cevap verir:
-Haklı yere götürülseydim daha mı iyiydi?
 
İNEK SÜTÜ
Necip Fazıl’ı evinde ziyaret eden bir yazar, üstadın evinde çok az kitap görünce sorar.
-Efendim. Hiç kitap okumuyor musunuz?
Üstad:
-Sen hiç ineğin süt içtiğini gördün mü?